Bilmediklerimiz.. ‘Torumtay Neden İstifa Etti’

Ağustos’un ilk haftasında ABD Başkanı Bush, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı telefonla arıyordu…

Konu Irak’a ambargo idi.

Türkiye hem NATO üyesiydi, hem de Irak petrol ihracatının yarısını oluşturan 1,6 milyon varilin transit geçtiği ülkeydi. Kerkük petrol alanından başlayan boru hattı Yumurtalık terminalinde son buluyordu.

Irak petrolünün transit geçişi her yıl Türkiye’ye 300 milyon dolar getiriyor ve Bağdat, aynı zamanda Türkiye’nin enerji ihtiyaçlarının üçte ikisini karşılıyordu.

Türkiye ambargo koymakla Irak’ı zor duruma düşürecekti ancak Türkiye de buna karşılık bir bedel ödemek durumunda kalacaktı…

Peşinden, Ağustos ayı başlarında ABD Dışişleri Bakanı James Baker Türkiye’yi ziyaret etti ve Özal ile görüştü; askeri üslerin kullanılması için onay istiyordu.

Görüşmede, Irak’a karşı uygulanacak ambargodan dolayı Türkiye’nin uğrayacağı mali kayıplar masaya serildi; olası bir ambargonun maliyeti yaklaşık altı milyar dolardı.

ABD Dışişleri Bakanı Baker bu zararın karşılanması için ‘bir Amerikan yardımı’ vaat ediyor ve ‘şu anda sürgünde olan meşru Kuveyt Yönetimi, Türkiye’nin maruz kaldığı kayıpları hafifletmek için bu yardıma katılmayı öneriyor’[1] diyerek ek yardımların da kapıda olduğunun işaretini veriyordu.

Aradan yıllar geçecek, o dönemin Dışişleri Bakanı Kurtcebe Alptemuçin Türkiye’nin ‘üç koyup bir dahi almadığını’ kamuoyuna şöyle duyuracaktır;

‘Bugünden geçmişe dönüp baktığımda, Türkiye’nin Koalisyon Güçleri’nden bekledi, umduğu, vaat edilen desteği alabildiğini söyleyebilmem mümkün değil. Ama bu, maddi kayıpların hiç karşılanmadığı anlamına gelmiyor.

1991 yılında Körfez Koalisyonu’ndan gelen hibe yardımların toplamı 9 milyar dolardı. Aynı zamanda, Türkiye’ye 900 milyon dolarlık da kredi verilmişti. Sonuçta, Hazine de Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın rakamlarına göre 1990 ve 1991 yıllarında 5 milyar dolarlık bir yardım alındığı aşikardır…

Ancak krizin başından itibaren safını BM’in kararlarına uyacağını belirterek, belirlemiş olan Türkiye, bu savaşta zarar gören diğer ülkelerden daha az yardım almıştır, bu da aşikardır[2]

Körfez Krizi bu arada Türkiye’de çok önemli iki istifaya da yol açmıştı; Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay…

Türkiye’nin hemen yanı başında büyük bir savaş kendini açığa vurduğu bir sırada, krizi yöneticisi Dışişleri Bakanı’nın, krizin olası müdahalecisi Genelkurmay Başkanı’nın istifası sıradan görülecek bir gelişme değildi.

Altında mutlaka anlaşılabilir önemli gerekçeler olmalıydı…

Görünüşte Dışişleri Bakanı Ali Bozer, Başbakan Özal tarafından yapılan bir protokol hatasından dolayı istifa etmişti.

Alptemuçin’e göre protokole uymamak bir Özal adetiydi ve altında kasıt yoktu;

‘1990 yılının Eylül ayında Turgut Bey, ABD’ye gitmişti. Bu ziyarette Bush ile Turgut Bey önce baş başa görüşecek, ardından da heyetler arası görüşmelere geçilecekti. Ali Bey bürokratlarla beraber oturup çağrılmayı beklerken, davet almamış ve istifasına neden olan süreç yaşanmıştı.

Heyetler arası görüşme gerçekleşmemişti. Çünkü Turgut Bey ve Bush’un görüşmesine Dışişleri bakanı Baker da dahil olmuştu.

Turgut Bey’in adetiydi; yakınlarını kolundan tutup sohbet ederdi ve tam Bush’un yanına girerken Baker’ın kapıdan çıktığını görünce, kolundan tutup sohbete başlamış, böylece içeri kol kola beraber girmişlerdi.

Yani Bush’un yanına baş başa görüşmek için yönelen Turgut Bey, Baker ile daha önceden tanıştıkları için sohbet etmeye başladıklarından, görüşmeye Baker’ı da dahil etmiş oluyordu… Bu kendiliğinden gelişen bir durumdu.

Dolayısıyla Bush ile Turgut Bey’in baş başa görüşmelerinde, planlananın aksine Baker da bulunmuştu. Tabii, Ali Bey(Bozer) dışarıda davet edilmeyi bekliyordu.

Doğal olarak Ali Bey çok bozuldu ve istifa etti’[3].

Oysaki Uğur Mumcu Bakan Alptemuçin gibi düşünmüyordu, istifaya yol açan olayın ardında başka bir neden vardı;

‘Kendini hükümetin bakanlarının yerine koyun: Bakansınız ama ülkeyi bir ölüm kalım savaşına sürükleyecek kararı ‘pratikte’ siz vermeyeceksiniz. Ve vermediğiniz bir karar için de ileride sorumlu olacaksınız!

 Sanırım, Ali Bozer ve Safa Giray’ın Körfez krizinden bu yana aklıları kurcalayan ve vicdanlarda yankı bulan sorular ve sorunlar bunlardır. Her iki bakan da birer ‘bahane’ bulup hükümetten ayrılmışlar ve böylece olası bir sorumluluktan kurtulmuşlardır.’[4]

Ali Bozer Dışişleri Bakanı olmasına karşın, Türkiye’nin Irak krizinde alacağı politik tavır ve kararlardan dışlanmıştı; istifasının asıl nedeni buydu.

12 Ekim 1990’da Ali Bozer istifa edince Ahmet Kurtcebe Alptemuçin Dışişleri Bakanı oldu; Haziran 91’e yani Körfez Krizi aşılıncaya kadar da bu görevde kalacaktır yani topu topuna dokuz ay.

Ali Bozer’i Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay izledi; istifa etti…

Alptemuçin’e göre bu istifaya da bir protokol hatası yol açmıştı, Orgeneral Torumtay protokol ihlali yüzünden istifa etmişti.

Bakınız neydi bu protokol ihlali;

‘Türkiye’nin Uluslararası Güç’ün müdahalesi sürecinde alacağı tavırları belirleyecek ‘Harekat Planı’ diye nitelenen çalışmanın hazırlıkları başlamıştı ve yanlış anlamalar da bu yüzden oldu…

Kemal Yamak Paşa KKK’lığı yapmış, emekli bir askerdi. Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan taslağı okumuş, Cumhurbaşkanı’nın istediği konuları ilave etmişti. Son gelişmeleri değerlendirmek üzere toplandığımızda, Kemal Yamak Paşa üzerinde çalıştığı metni getirmiş, kopyalarını Kriz Komitesi’ne dağıtmıştı.

Oysa Genelkurmay Başkanı Torumtay da toplantıya kendi hazırladığı taslağı getirmişti. Ve Kemal Yamak Paşa tarafından dağıtılan metni, hepimizle birlikte o sırada gördü. Sonuçta kendi hazırladığı metnin değil de, bu metnin incelendiğini görünce çok gücendi. Ve Torumtay istifa etti…

İstifa önce şok yarattı ama daha sonra da Hükümetin taş gibi sağlam yerinde durduğu görüldü. Zaten Politik Karar Metni’nin gerekleri de yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş tarafından yerine getirildi. Yani savaşa girmek ya da girmemek konusunda herhangi bir tartışma da olmadı.’[5]

Genelkurmay Başkanı’nın savaşa girilmesine ramak kalmış bir siyasi süreçte istifa etmesini böylesi sıradan kural hatalarına bağlamak, kabul edilebilir bir gerekçe olmasa gerek.

Meselenin özüne bakıldığında, istifanın ‘hükümetin orduya vermesi gereken siyasi direktif’ yüzünden ortaya çıktığı açık…

Bu istifa olayından 16 yıl sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı ekranların karşısında geçecek, askerin Irak’a girebilmesi için yine bir siyasi direktifin olması gerektiğini şöyle açıklayacaktır;

‘Şu soruyu bana sorabilirsiniz: Peki Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı mı? Evet, yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı. Fayda sağlar mı? Evet, sağlar. Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım’[6].

O dönemde de Genelkurmay’a bu siyasi direktif verilmeyecektir…

Bu siyasi karar ya da direktif meselesinin özü neydi?

Bir hükümetin Meclis’ten yetki alarak yurtdışına asker gönderme kararı ya da günümüz deyişiyle ‘sınır ötesi operasyon’ askeri değil, siyasi bir karardır.

Dış politik güçlerini ve diplomatik kanalları kullanarak siyasi hedeflerine ulaşamayan bir hükümet, son noktada bu siyasi hedefleri elde edebilmek için savaşı göze alabilir ve yurt dışında bir askeri bir operasyon yapılmasına karar verebilir; bu doğaldır.

Asker Meclis kanalıyla hükümetin emrindedir ve bu harekatı yapmakla zaten mükelleftir; bu da işin doğasında vardır.

Asker ve hükümet arasındaki sorun da tam bu noktada başlar; yurt dışında yapılacak askeri operasyonun maksadı ne olacaktır, asker olası bir yurt dışı harekatında neyi hedefleyecektir?

İşte askerin hedeflerini belirleyebilmesi için, öncelikle siyasi hedefin ne olduğunu bilmesi gerekir; harekatı buna göre planlayacaktır. Bu siyasi hedefi bildirmesi gereken de hükümettir.

Irak krizinin geldiği aşamaya bakıldığında,

Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunması anlamında siyasi hedefleri ne olabilirdi:

‘PKK terörünün Irak ayağının yok edilmesi; Barzani’nin Kürt devleti yapısının kırılması; Musul ve Kerkük’teki Türkmenlerin yerel ve merkezi yönetiminde söz sahibi olmasının sağlanması…’

Bu krize uluslararası boyutta bakıldığında, hükümetin bir başka siyasi hedefinin de Kuveyt işgalinin sona erdirilmesi olduğu açıkça görülür.

Hepsini alt alta sıraladığımızda, Turgut Özal’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’a şöyle bir siyasi direktifi vermesi gerekiyordu;

‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Irak krizinin çözümü ve bu amaçla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılması durumunda elde edilmesi gereken siyasi hedefleri şunlardır; PKK, Barzani, Musul ve Kerkük, Saddam…’

Bunun bir anlamı da şudur;

Türk Ordusu bu siyasi hedeflere ulaşıncaya kadar harekatı sonlandırmayacaktır. Artık iş askerindir; vazife, dost ve düşman durumu, arazi ve elde mevcut kuvvetler dikkate alınarak harekat planı hazırlayacak ve harekete geçecektir…

İşte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın istifası altında yatan neden budur; asker kullanımına karar veren hükümet orduya siyasi direktifini vermemiştir.

Yani?

Yani Özal siyasi direktif vermemekle, Türk ordusunu Irak kriz yönetiminde bir ‘kapıkulu’ mantığında kullanmaya çalışmıştır.

 Hatırlayalım, Alptemuçin Torumtay sonrası için ne demişti;

Zaten Politik Karar Metninin gerekleri de yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş tarafından yerine getirildi. Yani savaşa girmek ya da girmemek konusunda herhangi bir tartışma da olmadı.’

Özal sonrası başbakan olan Çiller’le çalışan Orgeneral Doğan Güreş’in şöyle dediği de kaydedilmişti; ‘O şak diye emrediyor, ben tak diye yapıyorum’.

Yani?

Yani Özal, Irak krizinde hem Dışişleri Bakanı’nı hem de Genelkurmay Başkanı’nı saf dışı bırakmış; ABD Başkanı ile teke tek görüşerek Türkiye’nin bu krizdeki politik tavrını tel başına tayin etmiş; Türk Ordusu ve Türkiye’nin güçlerini ABD’ye tahsis etmiştir.

Benzer bir davranış 2003 Körfez Savaşı’nda da görülecek, bu kez Erdoğan Özal’ın bu yolunu aynen izleyecektir.

Peki Türk Ordusuna sınır ötesi bir harekat için siyasi direktif verilmez ise ne olur?

Siyasi hedefi olmayan bir sınır ötesi harekattan kesin sonuç alınamaz.

Yapılan onca harekata karşın terörle mücadelede kesin sonuç alınamayışının nedeni de budur.

Kitap:

Büyük Suikast/Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz


[1] Salınger, Laurent, ‘Körfez Savaşı, Gizli Dosya’, s. 148.

[2] Ahmet Kurtcebe Alptemuçin, ‘Özallı Yıllar’, s. 340, Editör, söyleşi: Semra Topçu, Özel Baskı.

[3] Alptemuçin, ‘Özallı Yıllar’, s. 288..

[4] Mumcu, ‘Türk Memet Nöbete’, s. 73.

[5] Alptemuçin, ‘Özallı Yıllar’, s. 338.

[6] Genelkurmay Başkanlığı resmi basın açıklaması, 12 Nisan 2007.

Exit mobile version