Hain Kalkışma.. ‘Bir 15 Temmuz Analizi’
Türkiye peş peşe üç ağır darbe yaşadı; kod Ergenekon, kod 17/25 ve kod 15 Temmuz.
Üçünü de yapan aynı örgüttü; Fetö!..
İlk darbenin hedefi Türk Ordusuydu, siyasi iktidar destek verdi.
İkinci darbenin hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı, ABD ve İsrail destek verdi. Ama iş 15 Temmuz’a gelince ortalık karıştı; hedef Türkiye’ydi diyen var, içsavaş çıkarılacaktı diyen var, Erdoğan’dı diyen var, hedef Türk Ordusu, Türk Cumhuriyeti diyenler de var.
Hal böyle olunca siyasi ayak bir türlü ortaya çıkmıyor, kendini hala gizleyebiliyor. Bu da toplumda sessiz ama derin bir endişeye yol açıyor. Her ne kadar siz ortaya çıkıp ’15 Temmuz bir Çanakkale destanıdır’ deseniz de gelecekten endişeli bu toplum aklından geçen sorulara bir cevap aramaktan vazgeçmiyor.
Doğru cevabı bulabilmek sanıldığı kadar kolay olmayabilir, Fetö bu; mücadele sürüyor, her gün gözaltı var, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyişiyle tavandaki ihanet şebekesi hala ortaya çıkmış değil, yargılamalar devam ediyor.
Hal böyle iken, mücadelede gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus var. Nedir bu anlatalım..
Fetö denildiği zaman Cemaatten F Tipine, buradan da Fetö’ye geçiş süreçleri arasında yaşanan olaylar toplum hafızasında farklı algılara neden oluyor. Çünkü toplum biliyor ki bu Cemaat kadrolarının devlet mekanizması içine yerleşmesine izin veren bugünkü siyasi iktidarla F Tipi kadroların özellikle yargı, emniyet, istihbarat ve askeriye içine girişlerine izin veren iktidar aynıdır.
Bugün Fetö’ye karşı mücadeleyi açıktan ilan eden de aynı siyasi iktidardır. Dolayısıyla gözler önünde yaşanmış bu olaylar insanın aklına gelince, ‘neden buna izin verildi’ sorusuyla başlıyor, ‘neden bu yapıyla zamanında mücadele edilmedi’ sorusuyla devam ederek olayları anlamaya çalışıyor.
Ve toplum yine haklı olarak bir yanda terör örgütü ile Cemaat arasındaki çizgiyi ayırt etmekte zorlanıyor, öte yanda Cemaat ile bugünkü siyasi iktidar arasındaki bağları da kavramakta zorlanıyor. Öyle ya yıllar boyu ‘hizmet hizmet’ deyip ‘muhterem Hocaefendi’ deyip etrafında pervane olanlar şimdi ‘terörist’ demeye başlayınca akıl karışmasın da ne yapsın!.. Bu da Fetö ile mücadelede olması gereken toplum desteğinin sessizliğe bürünmesine yol açıyor.
Oysaki bu Cemaatin devlet içinde devlet olmaya giden sürecine izin verilmemiş ve bu mücadele zamanında yapılmış olsaydı, başta Kod Ergenekon kumpası, ardından 17/25 operasyonu ve derken 15 Temmuz belki de hiç yaşanmış olmayacaktı ve toplum gelecekten endişe duymak yerine kendini güvende hissedebilecekti ama süreç nedense böyle yürümedi.
Cemaatle başlayan yapının neden ve niçin devlete sızmasına izin verildi sorusu hala cevabını bulamamış olsa da medya eliyle gözlerine perde çekilmek istenen bu toplum bir cevap arayışından hiç vazgeçmedi.
Halidi Nakşibendi Tarikatının bir kolu olan bu Gülen Cemaati hakkında çok konuşuldu; Işık evleri, abiler, ablalar, imamlar, siyaset ve ticaret sarmalının bir sonucu olarak Türkiye, Fetö gerçeğiyle karşı karşıya bırakıldı. Bunların her biri ayrı ayrı inceleme ve araştırma konusu olabilecek bir derinliğe sahip ancak bu bizim konumuz değil, biz bir bütün olarak bu yapıyı Türkiye’nin karşısına çıkaran ‘siyasi ayak’ peşindeyiz ve onu açığa çıkarabilme çabası içindeyiz.
Bununla birlikte peş peşe üç darbe yapıp kendini siyasetin karanlığına gizleyen Fetö’ye bir açıklama getirmenin gereği de ortada olduğu için, bir giriş olarak ana gövdeye bir göz atılması da gerekiyor…
Başta Cemaat derken F tipi ve şimdi de Fetö’ye ilgili olarak çok şey söylendi ama bu yapıyla ilgili en azından akılda kalıcı bir şema sanıyorum AKP tarafından çizildi; üç katlı bir çete!.. Gerçi çete demek Fetö’yü tam olarak ifade etmiyorsa da çünkü daha karmaşık ve küresel bir yapı bu ama en azından üç katlı olduğu doğru; tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet!..
Bu ibadet katında yer alan grup aslında cemaatin ta kendisidir ki çok geniş bir toplum kesimine hitap ediyor ve dini öğretisini Said-i Nursi eliyle Halidi Nakşibendi Tarikatından alıyor tıpkı Adıyaman Menzil gibi. Medyaya düşen çaycı simitçi börekçi ya da emekli memur işçi şeklindeki tanımlamada geçen kesim de işte bu grup.
Toplum zaten bunları iyi biliyor, belki çoğunu tanıyor, çünkü masum dini inançlarla Fetö elebaşı Gülen’e bu kesimin bağlanışı ve büyümesi herkesin gözü önünde oldu, gizlisi saklısı yok. Kaldı ki bunda siyasi iktidarın payı çok büyük, belediye ve devlet destekli yapılan ve yurdun dört bir köşesinde düzenlenen Türkçe olimpiyatları itici güç oldu, yanında yurtlar pansiyonlar, dershaneler…
Fazla söze gerek yok çünkü bugünkü siyasi iktidar sahiplerinin ‘muhterem hocaefendi’ diye diye masum halkı nasıl bu Cemaate yönlendirmiş olduğunu havadaki kuşlar bile biliyor. Bunu geçelim…
Bu noktada üzerinde durulması gereken cemaatin tabanı değil, polisimizi askerimizi ve gençlerimizi daha okul çağında bu cemaat çatısı altında örgütleyenler yani Fetö’nün abileri ve ablaları olmalı. Gerçekten de Türkiye’nin mücadele stratejisinin hedefinde ekmeğini inançları uğruna paylaşan tabandakiler değil, asıl bu abiler ve ablalar olmalı. Çünkü bunlar aslında Misyonerden beter Misyoner olan bir yapı ve memlekette girmediği yer kalmadı!..
Mahalleler, evler, camiler, vakıflar, dernekler, okullar, yurtlar, pansiyonlar… her yere girdiler, her gence el attılar, beyin yıkadılar ve onları tıpkı bir robota dönüştürdüler. Sonra seçilmiş bu kadroyu ‘F Tipi’ne dönüştürüp devletin özellikle istihbarat, yargı ve askeriyede yetki sahibi makamlarına sızdırdılar. Yasa dışı dinlemeler, sahte deliller, önemli şahsiyetlerin biyografik istihbaratını yapanlar ve bunları yabancı istihbarat unsurlarına sızdıranlar kimlerdi..
İşte bu baştan sona F Tipi…
Devlet içinde ürkütücü bir istihbarat ağı kuran bu Misyoner kadro Türkiye çapında örgütlü olmasına rağmen nedense hala ortaya çıkarılmış değil. Yoksa bu kripto kadro tıpkı AKP’nin ‘akıllı olanlar kaçtı’ sözüyle ifade ettiği gibi kaçıp gitti mi, kim bilir?.. Ama aklınızda olsun, ülkemizde kelimenin tam anlamıyla casusluk şebekesini kuranlar işte bu Gülen’in abi ve ablalarıdır…
Diyeceksiniz ki ‘nereden biliyorsun?..
Yaşadığım bu ömrün yarısı terör ve kaçakçılıkla mücadele ile geçti, diğer yarısı da üst düzey güvenlik eğitim ve öğretimiyle geçti. Kulakları çınlasın Osman Pamukoğlu Paşam sanıyorum dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘İran’a harekat yapılması gerek’ dediği zaman o da sormuş ‘var mı belgesi, nereden biliyorsun’ diye…
Pamukoğlu’nun cevabı belki abartılmış olabilir ama ana hatlarıyla şöyle; ’Duvara horoz resmini asmışsınız, altına da bu bir horozdur diye yazmışsınız, olur mu böyle şey!.. Dünyanın her yerinde horoz horozdur’ demiş yani gözlerin gördüğünün belgesi olur mu gibisinden… Diyeceğim o ki bu abi ve ablalar kurucu kadrolar, seçici, arayıcı, bulucu ve eğitici kadrolar, bunların işi bu zaten, kripto şebeke!..
Üç katlı Fetö’nün ticaret katına gelince…
Burada küçük esnaftan tutun da en büyüğüne kadar zincirleme giden ve inançları paraya tahvil eden bir grup yer alıyor ki bu da zaten bu gizli saklı değil, bunu da herkes biliyor, siyasi iktidar biliyor hatta çoğunu tanıyor çünkü tutun belediyelerden ta kamu kurumlarına kadar aralarında ihale ilişkileri var, para ilişkileri var. Her ne kadar bu ticaretin siyasi figürleri hala ortaya çıkmamış olsa da bunların çoğu yargılanıyor şu anda.
Bu noktada ilginç olan ise, Fetö’yle bağlantılı bu şirketlerin yönetimlerine siyasi iktidarla bağlantılı kadroların getirilmiş olması…yani inançları paraya tahvil eden bu sermaye grubu şimdi el değiştiriyor. Bunlar üzerinden kurulmuş dernekler, vakıflar, yurtlar, pansiyonlar da el değiştiriyor. En son Maarif Vakfı kurdular, Fetö’ye ait okullar da bu vakfa geçiyor. Bu ileride bir soruna yol açar mı, göreceğiz daha yolumuz var.
Tavana gelince yani ihanet denilen kata…
Bana sorarsanız üzerinde durulması gereken bir diğer konu da bu olmalı çünkü devletin tepe kadrolarına sızmış ya da sızdırılmış olan ihanet hücreleri işte bu grupta yer alıyor. Peş peşe darbeleri tetikleyenler bunlar, örgütün kripto beyin takımı bu!..
‘F Tipi’ ise bu grubun ayrılmaz bir parçası, sahte delil, yasa dışı dinleme gibi ayak işlerini onlar eliyle görüyorlar. Yani bugün karşımıza abiler ablalar bir yana, gerçek tehdit olan iki grup çıkıyor; kripto hücreler ve bu hücreler eliyle kullanılan F Tipi…
F Tipi açığa çıkarılmış olsa da kripto hücreler istikametinde bir arpa boyu bile mesafe kat edilmiş değil tıpkı abi ve ablalara karşı yol alınmadığı gibi. Oysaki Türkiye, Fetö’ye karşı mücadelede tüm enerjisini bu kripto hücreleri çökertmek için harcamalıydı ama nedense bu olmadı hala da olmuyor…
Sonuç olarak diyeceğim o ki geçmişten ders alıp bu mücadeleyi kesin bir sonuca ulaştırmayı düşünen bir Türkiye örgütü iyi çözümlemeli, bu tehdidi gerçek boyutlarıyla ele almalı ve mücadelede öncelikli hedeflerini iyi seçmelidir.
Şu sıralar görüyoruz işte…her gün neredeyse üç beş on elli yüz kişi gözaltına alınıyor, kimi tutuklanıyor kimi ise serbest kalıyor… Ajanslara düşen haberlerden bunların hepsinin ankesörlü telefonlara konu olduğu için soruşturmaya tabi tutulduğu anlaşılıyor.
İyi tamam da tepedeki kripto hücreler açığa çıkarılmadan buradan ne sonuç beklenebilir ki?..
Birkaç milyonu aşkın kişinin şu ya da bu şekilde var olan Cemaat ilişkisi göz önüne alındığında isterseniz her gün binlerce kişiyi gözaltına alın, soruşturma yapın, tutuklayın ama aldığınız bu kişilerin kripto hücrelerle bağı yoksa, mücadeleniz boşadır, göstermelik olur ki bu da hem topluma hem devlete zarar verir…
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar(Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak/2019)