Bir ‘İsrail Analizi’
Bir hatırlatma yapalım..
4.000 yıl önceki İsrailoğulları’nın kutsalları, kutsal kavram ve sembolleri vardı.
Bunların başında Süleyman Mabedi ya da İbranice Bet Amikdaş, Hagen David/Davut Kalkanı ya da Davut Yıldızı ve kutsal ışık Menora/ Yedi Kollu Şamdan yer alıyordu.
İsrailoğulları’nın kutsal on iki kabilesi vardı: Ruben, Zevulun, Levi, Şimon, Yahuda, İssakar, Gad, Dan, Naftali, Aşer ve Yusuf’un başı çektiği oymaklar.
Ayrıca kutsal insan ve yer isimleri de önemliydi İsrailoğulları için; Abraham, Yasef, Jacop, İsrael, Moşe, Şelome, Yerüşalim, Siyon, Mahanayim, David, Abraham gibi.
Bu kutsal kavram semboller İsrailoğulları’nı işaret ediyor ve Tevrat’ta yer alan kutsal hedefleri belirtiyordu, vaat edilmiş topraklar gibi.
Binlerce yıl öncesi ortaya çıkmış olan bu kavram ve semboller aynı zamanda İsrailoğulları’nın gelecek yol haritasını çiziyordu; Tanrı vaadi toprakların ele geçirilmesi, Kudüs merkezli büyük İsrail Krallığı’nın kurulması gibi.
Şimdi..
Binlerce yıl öncesinden dönüp günümüze geldiğimizde, karşımızda şimdi bir İsrail var, merkezi Kudüs’tür ve vaat edilmiş toprakların bir kısmında yeni bir İsrail devleti kurulmuştur.
Bu durumda eski İsrailoğulları ile yeni İsrailoğulları arasında din, inanç, toprak ve kutsallar açısından bir fark mıdır, bunu çözmemiz gerek.
Eğer fark var ise yeni İsrail’in yeni değerleri ortaya çıkarılmalı, bunun üzerinden bir strateji geliştirmeli ve Orta Doğu’da Türkiye’nin izlemesi gereken siyaset belirlenmelidir.
Ama fark yok ise, mutlaka 4.000 yıl öncesine gidip eski İsrailoğulları için aynı yol izlenmeli ve çıkacak sonuçlara göre hareket edilmelidir.
Bu noktadan sonra yeni İsrailoğulları’na bakarak geleceği tahmin etmek artık bir kehanet olmayacaktır, yeter ki yenilerin kutsallarının ne olduğu iyi bilisin. Çünkü bu kutsallar bir şifredir, bu şifreler çözülerek sonuca ulaşmak mümkündür.
Bunu yapabilmenin en kestirme ve sade yolu, 1948’de kurulan İsrail devletinin kuruluş bildirgesine bakmak ve ardından kullandığı kavram ve sembolleri yan yana getirmektir.
Şifreleri çözecek olan Tevratsal sembollerdir.
Bu sembollerin ne olduğu İsrail’in kuruluş bildirgesinde yer almaktadır. İsrail Enformasyon Merkezi tarafından yayınlanan bir kitapta, bu bildirge tüm kamuoyuna açıklanmıştır.
İşte İsrail’in kuruluş Bildirgesi:
“Eretz İsrael (İsrail Toprağı) Yahudi halkının doğum yeriydi. Burada onların manevi, dini ve siyasi kimliği şekillendi. Burada onlar ilk defa devlet kurdular, milli ve evrensel anlamı olan kültürel değerler yarattılar ve dünyaya ebedi Kitaplar Kitabını verdiler…
Yahudiler nesiller boyunca eski ata topraklarına yeniden yerleşmek için uğraştılar… çölleri yeşerttiler, İbrani dilini canlandırdılar, köyler ve şehirler inşa ettiler, kendi ekonomisine ve kültürüne hâkim olan, barışı seven fakat kendini savunmayı da bilen, canlı bir toplum meydana getirdiler…
İsrail Devleti, Yahudi göçüne açık olacak… tüm vatandaşlarının menfaati için ülkenin kalkınmasına hizmet edecek;
İsrail peygamberlerince tasavvur edildiği gibi, hürriyet, adalet ve barış üzerine dayalı olacak; din, ırk veya cinsiyet farkına bakılmaksızın tüm vatandaşlarına sosyal ve siyasi haklarda tam eşitlik temin edecek; din, vicdan, dil, eğitim ve kültür hürriyetini garanti edecek; tüm dinlerin kutsal yerlerini koruyacak; ve Birleşmiş Milletler Anayasasının ilkelerine sadık olacaktır.
Barış ve iyi komşuluk teklifiyle elimizi tüm komşu devletlere ve onların halklarına uzatıyoruz ve kendi toprağında yerleşmiş olan egemen Yahudi halkıyla işbirliği ve yardımlaşma bağları kurmak için onlara çağrı yapıyoruz. (İsrail Devletinin Kuruluş Bildirgesinden) [1]…”
Görünürde doğal olan bu bildirgenin satır aralarına bakıldığında, İsrailoğulları bu yeni devletin kuruluşuna kadar geçen sürede Nil’den Fırat’a olan coğrafyayı vaadedilmiş topraklar olarak nitelerken, şimdi ise Yahudi halkının doğduğu bir ana yurt olarak nitelemektedir.
Bu bildirgede geçen ‘İsrail, Yahudi halkının doğum yeriydi’ vurgusu apaçıktır.
Öncesinde vaat edilmiş olan bu topraklar, şimdi ise ana yurt haline getirilmiştir.
Bu da İsrail’nin bu toprakları ‘bir Tanrı vaadi’i olmaktan çıkararak artık kayıtsız ve şartsız sahiplendiğini işaret etmektedir.
Oysaki Filistin yurdu İsrail’in anayurdu değildir, çünkü İsrailoğulları İbrahim önderliğinde Yukarı Mezopotamya’dan Filistin’e göç etmiş bir göçebe halktır. Onlar konar göçerken Filistinliler Kenan ülkesinin öz sahipleri olarak bu topraklarda yaşamaktaydı, halen de yaşamaktadır, hiçbir zaman da bu toprakları terk etmemişlerdir.
Kutsal kitap Tevrat açıktır;
İsrailoğulları önce Basra Körfezi Ur Kenti, sonra Harran’dan El Halil’e, oradan da kıtlık yüzünden Mısır’a göç etmiş, dört yüz otuz yıl süren bir ikametten sonra Tanrı’nın yardımıyla çıkıp bu topraklara gelerek Kenan ülkesini ele geçirmiştir.
O dönemde bu toprakları savaşla alırken, şimdi ise Birleşmiş Milletler kararı ile gelip oturmuştur. Bu şekil bir işgal İsrail’e ‘anayurt’ demek hakkını vermez.
Hal bu iken..
Buna karşılık İsrail’in ortaya çıkıp Filistin için ‘anayurt’ demesi, gelecekte izleyici siyaseti işaret etmesi açısından önemlidir.
Bu siyasetin de hedefi, doğal olarak Filistin ve Filistinliler olacaktır.
Ayrıca. ‘İlk defa devlet kurdular’‘ mesajında geçen ilk devlet sözü, Davut zamanındaki Büyük İsrail Krallığı’nı işaret etmektedir ki, bu da İsrail’in Nil-Kudüs-Babil ekseninde geçen 4.000 yıllık tarihine bütünüyle sahip çıkmakta olduğunu gösterir şifrelerdir.
Öyleyse ya tarih tekerrür edecek ya da ABD gücü kullanılarak tekerrür ettirilmeye çalışılacak anlamındadır.
Bildirgede yer alan ‘Yahudilerin dini ve siyasi kimliği şekillendi’ demek, başta Tevrat olmak üzere Tanah’a bağlı kalınacak demektir.
Bu da, şu ana kadar anlatılan Yahudi tarihine yazılmış Tanrı vaadi ve buyruğu olarak ne varsa, İsrail’in bunu gerçekleştirmek yolunda bir siyaset izleyeceğinin açık bir mesajıdır.
Bu da demektir ki Nil’den Fırat’a uzanan Büyük İsrail Hayali ile Tanrı Krallığı’nın gerçekleşebilmesi için bölgede yeni kutsal oyunlara girişilecektir.
Bunun içerisinde..
Tapınağın 3. kez yapılması vardır, Filistin halkının yok edilmesi vardır ki bu durum büyük, belki de kutsal bir savaşın ayak sesleri olarak yorumlanabilir. Çünkü Süleyman Mabedi’ni yapmak demek, Mescid-i Aksa’yı yıkmak demek anlamına gelir ve bu doğal olarak, kutsallar arasında bütün coğrafyayı kaplayacak bir savaşın işareti olur.
İsrail’in kuruluş bildirgesinde geçen ‘İsrail Yahudi göçüne açık olacak’, vurgusu ise tüm dünyada yaşayan Yahudilerin Kudüs merkezli İsrail’de toplanması için açık bir çağrıdır.
4.000 yıllık tarihi ve bu tarih içerisinde din ve etnik kimliğe bağlılığı ile dikkati çeken Yahudi nüfusu, bu özellikleri dolayısıyla bilinenin çok daha fazla üstündedir. En başta dört yüz otuz yıl Mısır’da yaşamışlar, ama Mısır’dan Filistin’e göçedenlerin sayısı 603. 550’dir[2], bu da, Mısır’da saklı ve önemli bir Yahudi nüfusunun olduğunu düşündürmektedir.
Aynı şekilde, yaklaşık 30.000 Yahudi 70 yıl Babil/Irak’ta sürgünde yaşamış, okul, havra açıp Irak toplumunda kendilerine yer bularak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ama Babil sürgününden dönenlerin sayısı 42.360[3] olduğuna göre, Irak’ta da saklı bir nüfusun olduğu açıktır.
Barzani’nin Yahudi olduğuna ilişkin yayınları hatırlayınız.
Bu durumda dünyadaki saklı tüm Yahudi nüfusun kutsal topraklara doğru bir göç dalgası gerçekleştirdiğinde, bugünkü İsrail haritasının bu nüfusa yetmeyeceği için, gelecekteki İsrail politikasının yayılmacı temeller üstüne inşa edileceğini şimdiden söylemek bir kehanet olmayacaktır.
Bildiriye bir başka açıdan bakıldığında, ‘İsrail peygamberlerince tasavvur edildiği gibi’, vurgusu, gelecek süreçte Filistinlilere yönelik ağır saldırıların olacağını şimdiden işaret etmektedir.
Hatırlayınız, İsrailoğulları’nın Sina Dağı’ndan vaat edilmiş topraklara doğru yola çıkmadan önce, Musa’nın yapmış olduğu konuşmayı:
- “Tanrınız mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu kovacak. Tanrınız bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz.
- Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız.
- Kız alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız. Çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten saptıracak, başka ilahlara tapmalarına neden olacaklardır.
- O zaman Tanrı size öfkelenecek ve sizi çabucak yok edecek. Onlara şöyle yapacaksınız: Sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Aşera putlarını devirecek, öbür putlarını yakacaksınız.[4]”
Durum bu.
Öte yanda ‘Tüm dinlerin kutsal yerlerini artık İsrail’in koruyacağı’ yolunda yapılan açıklaması ise Kudüs’ün İsrail’in daimi ve ebedi başkenti olacağını işaret etmesi açısından dikkate alınması gereken bir diğer husustur.
Zaten daha 50’lerde, 23 Ocak 1950, İsrail Parlamentosu toplanarak Kudüs’ü ‘baş şehri’ ilan etmiştir. 1980’de çıkardığı ikinci bir yasayla daimi başşehir ilan ederek Kudüs Yasası çıkarmıştır, istediği kadar BM kınasın, halen de başkentidir.
Raporlara geçen tarihi bir kayda bakınız[5]:
- ‘30 Temmuz 1980– İsrail Parlamentosu kabul ettiği bir yasayla Kudüs’ü İsrail’in daimi başkenti ilan etti. Türkiye yasayı kınadığını açıkladı. 28 Ağustos 1980- Türkiye, kamuoyundan gelen tepkiler sebebiyle Kudüs Konsolosluğu’nun kapatıldığını açıkladı.’
Daha geçenlerde Obama’nın rakibi ABD başkan adayı, ‘Kudüs İsrail’in başkenti olacaktır’ diye açıklama yapmıştı, bir de buna bakınız[6]:
- “ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı olması beklenen Mitt Romney, İsrail ziyaretinde Ortadoğu’yu kana bulayan Bush’u övdü, Kudüs’ün hep İsrail’in başkenti olarak kalacağını iddia etti…
- Romney, Kudüs’te yaptığı konuşmada ise, ‘Kudüs, İsrail’in başkentidir ve hep başkenti olarak kalacaktır’ dedi. Başkan seçilirse İsrail’i asla eleştirmeyeceğini vurgulayan Romney, bir araya geldiği İsrail Başbakanı Netanyahu’yu çok sevindirdi.”
Buradan da açıkça görülmektedir ki İsrail söylediğini yapmaktadır, dolayısıyla ciddiye alınması gereken bir ülkedir.
Bildiride geçen ‘barış, kardeşlik, huzur’ gibi sözler laf olsun beri gelsin misalinden boş laflardır, İsrail devletinin sembolü olan Yedi Kollu Şamdan’daki zeytin dalları, barış ve kardeşliği ifade etmeye yetmemektedir.
Ayrıca..
Yeni İsrailoğullarını anlayabilmek ve Nil-Fırat stratejisi açığa çıkarabilmek için kurulan bu yeni devletin sembollerine de bakmalıdır.
İsrail devleti 1948’de kuruldu ve ulusal bayrağındaki sembol Davut Yıldızı’dır.
İsrail resmi kaynağında bu yıldız, ‘İsrail Devletinin bayrağı, ortasında mavi bir Davut Kalkanı (Magen David) ile, Yahudi dua atkısının (tallit) örneğine dayanır’ şeklinde ifade edilmiştir.
Davut, Yahudi tarihinde Büyük İsrail Krallığı’nı kuran ve tarihte ilk kez Kudüs’ü merkez ve başkent yapan kişidir. Kral Davut’un İsrail’i, Yahudilerin yeryüzünde kurmuş olduğu tek, en büyük ve en güçlü krallıktır.
Ayrıca Davut, Filistinlilere karşı geçmişte yapılmış olan savaşların galibiyet sembolüdür; Filistinli dev Golyat’ı sapan taşı ile yenerek gücünü göstermiş ve elinden ünlü kalkanını alarak İsrail’in koruyucu sembolü haline getirmiştir.
Dolayısıyla İsrail’in, Davut Yıldızı’nı ulusal bayrağının sembolü yaparak dünyaya vermek istediği mesajı açıktır; bu krallığı yeniden kurmak ve Filistinlileri yok etmek.
Peki ya İsrail devletinin sembolünün ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
Menora, evet, Yedi Kollu Şamdan.
İsrail resmi kaynakları bu sembolü, ‘İsrail Devletinin resmi amblemi bir şamdan (Menora)’dır. Bunun şeklinin, antik çağdan bu yana bilinen bir bitki olan, yedi dallı Moriah’tan türediği söylenir. Her iki yandaki zeytin dalları İsrail’in barış özlemini temsil eder.’ şeklinde açıklamaktadır.
Menora kutsal ışıktır ve bu kutsal ışığın İsrail’in Tanrı Krallığına giden yolunu aydınlatacağına inanıldığı göz önüne alınırsa eğer, yanındaki barışı temsil eden zeytin dallarının bir işe yaramayacağı oldukça açıktır.
Belki, her şey açık ve gözlerimizin önünde ancak biz görmek istemiyoruz gibi. Her yol Siyon’a ve Siyon üzerinden Kudüs’e çıkıyor.
Dolayısıyla İsrail’in Orta Doğu coğrafyasında ne yapmak istediğini araştırırken, ısrarla vurgulamaya çalıştığımız gibi, belirlemiş olduğu ulusal ve kutsal semboller mutlaka dikkate alınmalıdır.
Bu noktaya kadar yapmış olduğumuz tespitlerin ışığında, 1948’de kurulan yeni İsrail Devleti için, eski İsrailoğulları’nın kutsalları, tarihi, inançları, amaçları, hedefleri ve kutsala ulaşmak için izleyeceği siyaset açısından bire bir aynı yolda olduğunu artık söylemek mümkündür.
Yani?
Bugün Ortadoğu yeni İsrail Devleti ile değil, Tevrat’tan güç alan eski İsrailoğullarıyla karşı karşıyadır. Bu da demektir ki İsrail-Filistin savaşı hiç bitmeyecektir.
Bu noktada Türkiye, Cumhuriyetin üretim temelli kalkınma politikalarına geri dönmeli, kaynak yönetimini yabancılara satmamalıdır. Benzer şekilde Türkiye, Cumhuriyetin komşularıyla bölgesel ittifak modelli güvenlik politikalarına geri dönmeli, bu çerçevede Suriye politikasını gözden geçirmelidir.
Kitap:
İsrael/ Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları
[1] İsrail Enformasyon Merkezi yayını, İsrail Hakkındaki Gerçekler, s. 71-72., 2008, Kudüs.
[2] Tevrat/ Çölde Sayım, Bölüm 1:46.
[3] Tanah/ Ezra, Bölüm 2: 64.
[4] Tanah/ Tevrat, Tesniye, Bölüm 7: 1-11.
[5] Stratejik Düşünce Enstitüsü, Türkiye-İsrail İlişkileri.
[6] Yeni Şafak Gazetesi, 30.07.2012.