Ankara Diyarbakır.. ‘Bir Mahabad Analizi’
Yıl 2013.. Başbakan Erdoğan ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, toplu açılış töreni için Diyarbakırlılarla buluştu. Başbakan Erdoğan, halkın “Diyarbakır seninle gurur duyuyor” tezahüratları arasında konuşmaya başladı.
Barzani ile buluştuğu Diyarbakır’daki buluşmada kürsüye çıkan Erdoğan, ilk kez “Kürdistan” ifadesini kullandı. İşte o ifadeler:
“İşte O Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye’ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani’nin oğlu, değerli dostum Mesud Barzani’yi Diyarbakır’da misafir ediyoruz. Tıpkı babanız, amcanız gibi, kardeşlerinizin toprağına, Diyarbakır’a hoşgeldiniz. Sizin şahsınızda Kuzey Irak Kürdistan Bölgesindeki kardeşlerimizi de selamlıyoruz. “
Burada, Erdoğan’ın Molla Mustafa dediği Mahabad Rus Devleti’nin silahlı kuvvetler komutanı Molla Mustafa Barzani idi. Peki ne oldu da bu Molla Mustafa Diyarbakır’da konu olmuştu..
Şimdi konuyu biraz açalım..
En başta bu Mahabad, Diyarbakır’da AKP’nin işaret ettiği gibi ‘Kuzey Irak’ta değildi. Ayrıca bulunduğu yerin binlerce yıllık tarihi, kavimleri, uygarlığı, dinleri ve enerji kaynakları dikkate alınarak geliştirilmiş küresel bir siyasi proje de değildi.
O günkü konjonktürün tetiklediği stratejik bir Stalin hamlesiydi. İlk büyük harbin sonunda Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı isteyen üstüne de Boğazlarda üs talep eden Stalin, bu istekleri gerçekleşmeyince işte bu Mahabad üzerinden Ortadoğu’ya açılmak istedi ama Amerika ve İngiltere karşı koyunca ömrü bir yıl dahi sürmedi hala adı geçiyor olsa da tarihten silinip gitti.
Yıkıldığı zaman üzüntüsünden olsa gerek Molla Mustafa bine yakın peşgermegesiyle birlikte Ruslara sığındı, tam 11 yıl orada kaldı, askeri akademiye gitti, gerilla eğitimi aldı. Ama sonunda dönüp dolaşıp Irak kuzeyindeki coğrafyasına geri geldi. Irak merkezi hükümetine karşı başlattığı direnişte bu eğitimin çok da faydasını gördü. İşte ‘tarihte devlet kurduk adı da Mahabad’ dediklerinin başı ve sonu buydu.
Bununla birlikte coğrafyası farklı olsa da bu resim yine de Erdoğan’ın ‘Kürdistan’ diyerek çizdiği resimle örtüşmüyordu çünkü içinde İsrail yoktu ama haklıydı, İsrail’in içinde olduğu bir Kürdistan vardı. Peki bu neyin nesiydi…
Stalin Mahabad hamlesinden iki yıl sonra bu kez Amerika harekete geçti. Balfour Deklarasyonuyla ilan edilmiş olan Yahudi devlet, 1948 yılında, Müslüman coğrafyanın tam kalbine kuruldu. İkinci büyük harbin Ortadoğu açısından belki de en önemli sonucu bu devletin varlığı oldu. Kurulmuştu kurulmasına ama bizi bugünlere sürükleyen savaşları tetikledi hala da sürüyor…
Mesele şuydu, sadece Amerika değil tüm Avrupa hatta Hristiyan alemi zengin enerji kaynaklarıyla donatılmış bu coğrafyada İsrail’i Haçlı’nın ileri bir karakolu olarak görüyor ve ne pahasına olursa olsun yaşamasını istiyordu çünkü enerji bir yana söz konusu olan kutsal topraklardı. Ancak bu devletin ortaya çıkışıyla tetiklenen savaşlar zamanla bir Müslüman-Yahudi savaşı riskini beraberinde getirince iş değişti. İsrail’e bölgede müttefik devlet arayışları başladı.
Bu süreç Suudilerin Rabıta üzerinden yeşil Amerikan dolarıyla Türkiye’ye üşüştüğü tarikatlara ve cemaatlere sızmaya başladığı süreçle eşzamanlıydı. Hep İsrail’in güvenliği için ellerinde zaten önceden çizilmiş bir plan vardı, Kurtuluş savaşıyla sonuçsuz bırakılan Sevr soğutulduğu raftan indirildi ve bugünkü oyuna sürüldü. Olaylar kendine böylesi bir mecra bulur iken, Türkiye ise hala 12 Eylül darbesi neden yapıldı’ sorusuna bir cevap aramakla meşguldü, dolayısıyla 1982’de, Dünya Siyonist Dergisi Kivunim’de ‘1980’lerde İsrail İçin Strateji’ başlığıyla yeni ama özünde eski bir Ortadoğu Planının ortaya çıktığını göremedi.
Plan açıktı, İsrail’i kuşatan Müslüman ülkelerin etnik ve mezhep farklılıkları temelinde ayrıştırılması, çatıştırılması ve parçalanması öngörülüyordu. Kopan parçalarda İsrail’e müttefik yönetimlerin iş başına getirilmesiyle hem İsrail’in güvenliği sağlanmış olacak hem de coğrafyanın enerji kaynakları Batı’nın yönetimine geçmiş olacaktı. Düğüm noktası Kürdistan’dı.
Aslında bu plan Sevr’in günümüz tercümesiydi…
Sevr’in o dönemdeki hedefi; Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni-Kürt devletinin kurulması, bu yolla Türklerin Asya ile coğrafik bağının kesilmesi ardından kuşatılarak ele geçirilmesiydi. Şimdi bu hedef yine değişmedi ama hedefe giden yollar, kullanılacak siyasi ayaklar değişti; önce işbirlikçi yönetimler eliyle sözde demokratik yollarla Anadolu’nun kaynaklarını ele geçirmek nihayetinde ise Kürdistan’la birbirine komşu dört ülkeyi parçalamak şeklinde Sevr’den daha kapsamlı bir siyasi projeye dönüştü.
Resmin buraya kadar görülen şekliyle Erdoğan’ın ‘Kuzey Irak Kürdistan lideri hoşgeldiniz’ sözünde geçen Kürdistan bu olmalıydı, bir İsrail projesiydi, Barzani de bu projenin siyasi ayağıydı. Belki de AKPa bu planı yeni öğrenmişti, yeni farkına vardığı için de ‘arkasında İsrail var PKK var’ diyerek bağımsızlık referandumu yapan Barzani’ye bu yüzden öfkelenmişti…Kim bilir?..
Ama gel gör ki İsrail’in ardından Amerika da Ortadoğu’ya fiilen adımını atınca işler yine değişti…
Amerika ve Rusya ilk büyük harpte Ortadoğu’ya inemedi, meşguldüler, Almanya’ya karşı savaşıyorlardı. Savaş bittiğinde Osmanlı’nın toprakları paylaşılmış, bu paylaşımda Amerika ve Rusya’ya pay düşmemişti. Derken ikinci büyük harp gelip çatmış ama yine de bu iki ülke coğrafyamıza inememişti.
İlk hamleyi yapan Stalin Mahabad tutmayınca geri çekilmiş olsa da hemen ardından ikinci hamlesini oyuna sürdü, sıcak denizlere açılması gerekiyordu. Bu amaçla ‘Kürdistan Demokrat Partileri(KDP)’ni kuruldu. Irak KDP’sinin başına Molla Mustafa Barzani getirildi, İran ve Suriye de KDP’lerden payına düşeni aldı . İşte bugün Rusya bu oyunu bu siyasi ayaklar üzerinden oynuyor hem Barzani’de eli var hem de Suriye’deki PKK terör örgütünün türevlerinde…
Amerika’ya gelince…
Stalin hamlesine karşılık İngiltere desteğinde İsrail devletini kurmuş, Haçlı desteğini de yanına alarak elini coğrafyaya uzatmıştı ama bir sorun vardı. Dediğim gibi Arap-İsrail diye etnik kimlikler üzerinden giden bu savaş Müslüman-Yahudi şeklinde bir dinler arası savaş riskini sürükleyince oyun değişti, yeni hamleler ortaya çıktı ve yaklaşık üç bin kişinin yaşamını yitirdiği 11 Eylül terör saldırısı bahane edilerek tarihte ilk kez Amerikan silahlı kuvvetleri Ortadoğu’ya indirildi, bugün hala orada…
Erdoğan’ın söylemeyi unuttuğu belki de olmalıydı çünkü Amerika’nın da artık bir Kürdistan’ı vardı, 2006 yılında ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde emekli Albay Ralph Peters kaleme almış haritasını bile yayımlamıştı, Türkiye’de sokakta oynayan çocukların dahi adını bildiği ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer alan Kürdistan .
Büyük resme böyle bakıldığında..
1991 Birinci Körfez Savaşının bu siyasi projede dönüm noktası olduğu görülüyor çünkü bu süreçte ‘Postal öpücü peşmerge’ denilen Mesud Barzani ‘Özerk Kürdistan Yönetimi Lideri’ yapıldı, düşününüz babası Molla Mustafa bile uzun yıllar Irak merkezi hükümetine karşı gerilla savaşı yapmış ancak tarihin hiçbir döneminde böylesi bir siyasi zafer elde edememişti. Amerikalı Kürdistan’ın siyasi ayağı yine Barzani’ydi tıpkı İsrail projesinde olduğu gibi. Yani Erdoğan ‘Barzani’nin arkasında İsrail var’ demişti haklıydı ama devamını getirmemiş, herkes biliyor olsa da ABD’nin işin içinde olduğunu söylememişti. Her ne kadar 2019 yerel seçimleri öncesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘Kandil’i ABD yönetiyor’ diyerek dikkati çekmiş olsa da bu AKP söylemleriyle desteklemediği için laflar uçup gitmişti…
Bu süreç hala işliyor…
Bu durumda karşımıza Türkiye’ye karşı konumlanmış silahlı ayağı PKK, siyasi ayağı Barzani olan iki küresel proje çıkıyor; Biri Yahudi Kürdistan diğeri de Amerikalı Kürdistan. Bu iki proje temelini Sevr’den aldığı için iş dönüp dolaşıyor Gazi Paşa’nın deyişiyle sinsi ve yüzyıllardan beri kurgulanmış, son denemesinde kurtuluş savaşıyla sonuçsuz bırakılmış Büyük Suikast’a geliyor ve her iki projenin de hedefi önce Türk Ordusu, ardından Türkiye Cumhuriyeti oluyor. Ancak Ruslar da oyuna girdiği için tehlikenin hiç olmadığından daha yakın ve daha ağır olabileceğini artık düşünmek gerekiyor…
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar