Barzaniler.. ‘Bir Şeyh Ahmed Analizi’
Yıl 2013.. Diyarbakır’da tarihi bir gün yaşandı. Her yönüyle ‘ilk’lerin günüydü…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile buluştu. Barzani 21 yıl sonra Güneydoğu’ya geldi. Şarkıcı Şivan Perver 37 yıl sonra Türkiye’ye geldi. İbrahim Tatlıses, Perver ile düet yaptı. Tatlıses, vurulduktan sonra sahnede ilk kez türkü söyledi. Başbakan Erdoğan, ilk kez BDP’li bir belediyeyi ziyaret etti.
Durum bu, Mesud Barzani Ankara’da değil, Diyarbakır’da karşılanıyor, neredeyse Devlet Başkanı muamelesi görüyor, doğal olarak insan aklı soruyor niye?
Şimdi epey geriye gidelim..
Mesud Barzani, Molla Mustafa’nı oğlu. Şeyh Ahmed de amcası.
Barzani Nakşibendi tekkesinin son ismi Şeyh Ahmed, Molla Mustafa’nın abisi. Onun nasıl bir din alimi olduğunu araştırmacı yazar Hulusi Turgut’un ‘Barzan Dosyası’ adlı kitabından öğreniyoruz. Turgut onun için ‘’Seksenin üstünde yaşı, uzun boyu, Kürtlere benzemeyen sarı saçları vardı. Irak’taki Barzan aşiretinin en yaşlı simasıydı’ diyor, Şeyh Ahmed’i görmüş bir de tanığı var. Bu tanık; tarihçi Ahmet Uçar’ın da açıklamasında sözü geçen Molla Yahya’dır. Turgut, Şeyh Ahmed’in tekkenin başına geçtikten sonra yaptıklarını anlatırken ‘1967 yılının Temmuz sonunda Şemdinli ilçesine gittiğim zaman Barzani Bölgesi’nden henüz Türkiye iltica etmiş, yirmiye yakın Kürt’le karşılaşmıştım. Mülteci Kürtlerin arasında da Barzani’nin ünlü din adamlarından Molla Yahya vardı’ diyerek söze başlıyor ve tanığıyla birebir yaptığı konuşmayı bize aktarıyor;
Molla Yahya’ya sormuştum, ‘Niçin kaçıp Türkiye’ye geldiniz’, diye. Molla Yahya kaçış sebeplerini uzun uzun anlatıp;
‘Bizim orada huzurumuz kalmadı. Molla Mustafa’nın seksenlik ağabeyi Şeyh Ahmed peygamberliğini ilan etti. Kuran okumak, abdest almak, namaz kılmak hatta radyo dinlemek dahi yasak’ diyordu.
Mola Yahya’ya göre Şeyh Ahmet, Irak’taki Nakşi cemaate kendisini lider olarak kabul ettirebilmek için halkın dini inançları üzerinde oynuyordu. Bu amaçla önce cemaat liderlerine bir yazı göndermiş ve yasaklarını bir bir sıralamıştı; ‘Bu yazımı aldığınız andan itibaren ibadet etmeyeceksiniz. Camiler ve okullar kapatılacak. Bütün radyolar evlerde saklanacak. Kuran okunmayacak, abdest alınmayacak ve namaz kılınmayacak. Gök Tanrısı Allah, O’nun yerdeki temsilcisi benim.’ demiş, bu emri okuyan Nakşi müritleri de çaresiz boyun eğip boyun eğip halka bildirmişler. Molla Mustafa bu durumu öğrenmiş, ağabeyini ikaz etmiş ama ikaz para etmeyince Molla Yahya ve adamları kurtuluşu Türkiye’ye kaçmakta bulmuşlar.’
Hepsi bu değil… Süreç şöyle devam ediyor;
‘Kürtçülüğe ilgi duyan Fransız gazeteci Chris Kutscehera, Barzanileri biraz daha geriden ele alıyor, babası Muhammed’in, yarı cahil ve kekeme olduğunu, ailesi tarafından ‘mehdi’ kabul edildiği ileri sürüyor. Babasının Osmanlı Sultanlarının tahtına oturması dahi hayal edilen resimler içerisinde baş köşede bulunuyor. Poz veren Barzanilerden; Şeyh 2. Abdüsselam, Şeyh Ahmed ve Molla Mustafa Barzani’nin ‘tarih yapacak yetenekte’ oldukları ileri sürülüyor.’
Şimdi Osmanlı tahtına oturacakları hayal edilen bu üç Barzani’ye bakınız; biri mehdi, biri peygamber diğeri de Molla Mustafa, düşünün artık gerisini…
Gazeteci yazar Hulusi Turgut’un çizdiği Şeyh Ahmed profili tarihçi Ahmet Uçar’ın araştırmalarıyla doğrulanıyor. Barzani Yahudi miydi konusu açıldığı zaman bize ‘özellikle Şeyh Ahmed Barzani’nin söz ve tavırları Barzani Ailesi ile ilgili sis perdesini yoğunlaştırmakta, özellikle gizli dini kitapların varlığı, Müslüman, ehl-i sünnet ve Nakşibendî aile görüntüsüyle çelişmektedir.’ diyen Uçar, bu kez kendi ifadeleriyle bu çelişkiyi açıklıyor;
‘Şeyh Ahmed, ömrünün son yıllarında belki de eskiden gelen gizli kitabın gereği olarak Peygamberliğini ilan etmiş, ibadeti yasaklamıştı. Kendine bağlı imamlara gönderdiği talimatta söyle diyordu:
‘Camiler kapansın! Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak yasak. Radyo dinlemek kâfir işidir. Bütün radyolar evden kalksın. Gök Tanrısı Allah, yer Tanrısı benim! Sizin manevî huzurunuzu ancak ben sağlarım. Gösterdiğim yoldan gidin. Benim için ağlayın. Emirlerim ilahî bir emirdir. Ben size emretmekle kutsal görevinizi yapmanız için ikazda bulunmuş oluyorum.’
Şimdi bu Şeyh Ahmed’in bu sıra dışı tavrı neye bağlanabilir, onu arıyoruz ve bu sorunun cevabını, Van Bruinessen’ın ‘Ağa Şeyh Devlet’ isimli çalışmasında buluyoruz, karşımıza başta söylediklerinden daha ilginç tespitler çıkıyor. Bruinessen, ‘Başka hiçbir tarikatta bir şeyhin böylesi Allah’la kul arasında aracı rolüne soyunmadığını ileri sürüyor’ ve özellikle Kürt Halidi Nakşi müritlerinin bazı şeyhleri tanrılaştırmalarının altında ‘rabıta ayinlerinin’ büyük bir etkisi olduğunu savunuyor, örneğini de Barzanilerden veriyor:
‘Şeyh Ahmed Barzani’nin Allah’ın yeryüzünde vücut buluşu olduğu ilan edildiğinde müridleri buna itiraz etmeyerek onu bu biçimde yüceltmişlerdir. Kriz dönemlerinde taraftarları bazı Nakşibendi şeyhlerini peygamber ya da mehdi olarak ilan etmişlerdir. Bazı şeyhler ise müridlerinin kendilerine körü körüne itaat ederek her türlü emri yerine getirmelerini sağlamalarıyla tanınmışlardır. Barzanilerin müridleri için sık sık şeyhleri istediğinde hiç düşünmeden kendilerini uçurumdan aşağı atabilecekleri söylenir. Sözü geçen biçimde körü körüne itaat etme olgusu şeyhlerinin önderliğindeki bazı Kürt ayaklanmalarında da gözlemlenebilir.’
Molla Mustafa’nın Barzan tekkesinde ilham aldığı babası mehdi Muhammed, abisi isyancı Şeyh Abdüsselam ve diğer abisi sıra dışı Şeyh Ahmed’in öyküleri böyle. Hani demiştim ya Molla Mustafa Cübbeli’ye dese ki ‘atla uçurumdan, atlayacak’ işte o benzetme buradan geliyor. Tabii Molla’nın lafıyla uçurumdan atlar mı, o da ayrı mesele.
Buradan Barzan Nakşibendi tekkesinin özelliklerini daha iyi görebiliyoruz, aldığı eğitim yoluyla tüm bu özellikleri kendinde toplamış Molla Mustafa’nın nasıl bir din alimi olduğunu da görebiliyoruz…Tüm bunları yan yana getirince insan aklı ister istemez yine soruyor bu Molla Mustafa’yı kaynatsan kaynatsan da , Diyarbakır’da söylendiği gibi ‘dini bütün ve örnek bir Müslüman’ bu kazandan çıkmıyor.
Diyarbakır’da Molla Mustafa’yla ilgili son sözleri görelim sonra bu soruya bir cevap arayalım, işte o sözler;
‘Merhum Kadı Muhammed’in dediği gibi, Allah’a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardır. İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin Türkiye’de misafiri oldu. Bugün de Molla Mustafa’nın oğlu değerli dostum Mesud Barzani’yi Diyarbakır’da misafir ediyorum. Babanız, amcalarınız gibi kardeşlerinizin toprağına ve onların ülkesine Türkiye Cumhuriyeti’ne, Diyarbakır şehrimize hoş geldiniz.
Sizi, şahsınızda Kuzey Irak Kürdistan bölgesindeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum. Diyarbakırlı büyük şair ve mütefekkir Sezai Karakoç diyor ki, Diyarbakır sadece Türklerin, Kürtlerin ve Arapların değildir. Tıpkı Erbil gibi Diyarbakır hepimizindir. Biz Erbil’de kendi şehrimizde hissettik. Sizde kendinizi evinizde hissedin diyorum.’
Burada atıfta bulunan ‘merhum Kadı Muhammed’ Rusların stratejik bir hamleyle kurduğu Mahabad Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanıydı; Mesud Barzani’ye hitaben söylediği ‘amcalarınız’ ifadesinde geçenler Osmanlı’nın astığı Şeyh Abdusselam ve kendini peygamber ilan eden Şeyh Ahmed idi… Ve Usta’nın ‘biz Erbil’de kendimizi evimizde gibi hissettik’ dediği Erbil, Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkentiydi…
İşin gerçeğinde sadece Molla Mustafa için değil tüm Barzaniler için bu övgüleri yağdırılırken onlar masum gösteriliyor hele bu ilticadan daha iki yıl öncesinde aynı Barzani’nin Ermeni Taşnak Hoybun çetesine destek için Dağlıca bölüğümüze yaptığı saldırıdan ve şehitlerimizden hiç söz edilmiyordu. Üstelik bu çete halkımızı devlete karşı kışkırtarak üç yıl süren Ağrı isyanlarını tezgahlamış, Cumhuriyetin askerini halka, halkımızı da askere kırdırmayı bilmişti.
Ve bu çeteyi kuranlar, 1925 Şeyh Said isyanından kaçıp kurtulanlarla Ermeni Taşnak Sutyun örgütüydü. Bunlar sadece Cumhuriyete karşı isyan çıkarmakla kalmamış aynı zamanda Türk’ün varlığına ve Türk’ün yurduna göz koymakla Türk’e karşı savaş ilan eden tüm küresel projelere de kapılarını böylece açmıştı. Ama Diyarbakır’da yapılan konuşmaların hiçbirinde bu vakalardan nedense hiç eser yoktu, niye ki?..
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar