Güvenlik

İsrail ve BOP.. ‘Neler Oluyor’

Ve bugün..

Suriye devlet medyası, İsrail’in bu sabah Şam’da bir binayı vurduğunu duyurdu.

İsrail’in yerleşim yeri olan Mezze’yi vurması sonucu bölgede çok sayıda patlama yaşandığı kaydedildi.

Reuters’a konuşan Suriye hükümetine yakın bir kaynak, saldırıda İran Devrim Muhafızları üyesi 4 kişinin öldüğünü ve yaralananlar olduğunu aktardı.

Suriye ordusuna danışmanlık yapan İranlı yetkililerin kullandığı binanın tamamen yıkıldığı, ölenler arasında üst düzey bir İranlı yetkilinin de bulunduğu bildirildi.

Durum bu..

Şimdi..

Dün Lübnan, bugün İran..

Kasım Süleymani anma etkinliğinde terör ve can kaybı..

Dün Filistin, İsrail Gazze’yi ablukaya aldı.

Dün İran Erbil’i vurdu, bugün İsrail Şam’ı vurdu.

Neler oluyor, anlatalım..

1948’de kurulan İsrail Devlet sembolü Yedi Kollu Şamdan ve Davut Yıldızıdır.

Her iki sembol de Tevrat’ta geçen ayetlerden alınmıştır. Biri İsrail’in yolunu aydınlatır, diğeri İsrail’in Kral Davut zamanındaki Büyük İsrail Krallığını işaret eder.

Yani?

İsrail Tevrat’a yazılı Vaat Edilmiş Topraklar üzerinde savaşıyor ve bu savaş hiçbir zaman bitmeyecektir ta ki İsrail Filistinlileri Ürdün’e göçe zorlayıp Akdeniz kıyılarını ele geçirinceye kadar.

İsrail çıktığı bu yolda Lübnan ve Suriye ile savaşır mı?

Hayır.

Türkiye ile savaşır mı?

Hayır.

Türkiye-ABD savaşır mı?

Hayır.

İsrail’in amacı tüm Ortadoğu’yu ele geçirmek değil, bu bölgedeki ülkelerin yönetimlerine kendine eş yönetim getirmektir.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye hedeftir. Buna eski Bizans emellerini eklediğinizde karşımıza Tevrat-İncil ittifakı çıkar.

Yani?

İki bin yıl önce Kudüs’ü yakıp Kutsal Tapınağı yıkan ve Yahudileri dünyaya sürgüne gönderen Roma, Kitabı Mukaddes(Evanjelizm) gölgesinde İsrail ile ittifaka geçmiştir.

Hedefi; Lübnan,Suriye, Irak ve Türkiye’de kaynakların, buna insan dahil, tüm kaynakların yönetimini ele geçirmek ve Ortadoğu’da ABD/İngiltere’nin orta ölçekli küresel güç olmaktır.

Şimdi milli mücadele yıllarına bir bakalım..

Lozan’la Sevr işgali sonuçsuz bırakılınca İngilizler paylarına düşen Irak, Filistin ve Arabistan’da, Fransızlar ise Suriye ve Lübnan’da yerleştiler. 

Bu resimde Amerika yoktu Rusya da yoktu.

Derken ikinci büyük harp geldi çattı. 

Bu kez fırsatı kaçırmak istemeyen Ruslar öne çıkarak, stratejik bir hamleyle Kürt kartını ileri sürdüler. İran’da ‘Mahabad Cumhuriyeti’ adıyla bir devlet kurdular, başkanlığına Kadı Muhammed’i getirdiler. 

Mahabad’ı da bizim kurtuluş savaşı gibi, milli mücadelemiz ve Cumhuriyetin ilanı gibi zorlu süreçlerden geçmiş bir ‘Baş Yapıt’ olarak düşünmeyiniz. İşin başı Ruslardı, sonu Ruslar, orduyu kuran silahı veren devleti ilan eden de Ruslar.

Üç Sovyet subayı eşliğinde aldılar yanlarına Kadı’yı, getirdiler Barzani‘yi ordunun başına, böylece bir devlet çıktı ortaya hatta Molla general rütbesi takıp ‘Başkomutan’ bile oldu.

Usta bu tarihi olayları iyi biliyor olmalıydı ki Barzani Diyarbakır buluşmasında bir yanda oğlunu kucaklarken söz sırası babasına geldiğinde Kadı Muhammed’i bize hatırlatıyordu, işte sözleri;

‘Merhum Kadı Muhammet’in dediği gibi Allah’a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardı.

İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye’ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani’nin oğlunu, değerli dostum Mesud Barzani’yi Diyarbakır’da misafir ediyoruz.’

Usta’nın yadettiği merhum işte bu Mahabad’ın ilk ve son cumhurbaşkanıydı.

Peki süreç nasıl işletildi?

Perde arkasında Çar Deli Petro’ndan vasiyeti vardı, ‘Akdeniz’e açılmak’. Bunun yolu Çanakkale- İstanbul boğazlarıyla Umman Denizinden geçiyordu.

Stalin’in üs talebi kabul görmeyince Ruslara tek seçenek kaldı, İran.

22 Ocak 1946’da, Mahabad’taki aşiret liderleri, KDP yöneticileri, üç Sovyet subayı ile Barzani’nin hazır bulunduğu, halkın da katıldığı bir toplantı yapıldı.

Mahabad Kürt Cumhuriyeti ilan edildi, Kürt ulusal bayrağı göndere çekildi.

Bugün Barzani’nin ‘Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ diyerek dalgalandırdığı hatta Türkiye’yi ziyaretinde Türk Bayrağı ile birlikte göndere çektirdiği bayrak işte bu bayraktı. 

İşin özeti buydu ama bu proje diğerlerine göre farklıydı…  

En başta bu Mahabad, Usta’nın coğrafyasını işaret ettiği ‘Kuzey Irak’ta değildi. Ayrıca bulunduğu yerin binlerce yıllık tarihi, kavimleri, uygarlığı, dinleri ve enerji kaynakları dikkate alınarak geliştirilmiş küresel bir siyasi proje de değildi.

O günkü konjonktürün tetiklediği stratejik bir Stalin hamlesiydi.

İlk büyük harbin sonunda Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı isteyen, üstüne de Boğazlarda üs talep eden Stalin bu istekleri gerçekleşmeyince işte bu Mahabad üzerinden Ortadoğu’ya açılmak istedi. Ama Amerika ve İngiltere karşı koyunca ömrü bir yıl dahi sürmedi, hala adı geçiyor olsa da tarihten silinip gitti.

Yıkıldığı zaman üzüntüsünden olsa gerek Molla Mustafa bine yakın peşgermegesiyle birlikte Ruslara sığındı.

Tam 11 yıl orada kaldı, askeri akademiye gitti, gerilla eğitimi aldı.

Sonunda dönüp dolaşıp Irak kuzeyindeki coğrafyasına geri geldi. Irak merkezi hükümetine karşı başlattığı direnişte bu eğitimin çok da faydasını gördü.

İşte ‘tarihte devlet kurduk adı da Mahabad’ dediklerinin başı ve sonu buydu.

Şimdi coğrafyası farklı olsa da bu resim yine de Usta’nın ‘Kürdistan’ diyerek çizdiği resimle örtüşmüyordu çünkü içinde İsrail yoktu. Ama Usta haklıydı, İsrail’in içinde olduğu bir Kürdistan vardı.

Peki, bu neyin nesiydi?

Stalin Mahabad hamlesinden iki yıl sonra bu kez Amerika harekete geçti. Balfour Deklarasyonuyla ilan edilmiş olan Yahudi devlet, 1948 yılında, Müslüman coğrafyanın tam kalbinde kuruldu.

İkinci büyük harbin Ortadoğu açısından belki de en önemli sonucu bu devletin varlığı oldu. Kurulmuştu kurulmasına ama bizi bugünlere sürükleyen savaşları tetikledi hala da sürüyor…

Mesele şuydu, sadece Amerika değil tüm Avrupa hatta Hristiyan alemi zengin enerji kaynaklarıyla donatılmış bu coğrafyada İsrail’i Haçlı’nın ileri bir karakolu olarak görüyor ve ne pahasına olursa olsun yaşamasını istiyordu çünkü enerji bir yana söz konusu olan kutsal topraklardı.

Ancak bu devletin ortaya çıkışıyla tetiklenen savaşlar zamanla bir Müslüman-Yahudi savaşı riskini beraberinde getirince iş değişti.

İsrail’e bölgede müttefik devlet arayışları başladı.

Suudilerin Rabıta üzerinden yeşil Amerikan dolarıyla Türkiye’ye üşüştüğü, tarikatlara ve cemaatlere doluştuğu işte bu sürece denk düşüyordu.

Bu müttefik arayışları İsrail’i küresel proje olan Sevr ile buluşturdu. Kurtuluş savaşıyla sonuçsuz bırakılmış olan Sevr soğutulduğu raftan indirildi ve bugünkü oyuna sürüldü.

Olaylar kendine böylesi bir mecra bulur iken, Türkiye ise hala ‘12 Eylül darbesi neden yapıldı’ sorusuna bir cevap aramakla meşguldü.

Dolayısıyla Dünya Siyonist Dergisi Kivunim’de ‘1980’lerde İsrail İçin Strateji’  başlığıyla yeni ama özünde eski bir Ortadoğu Planının ortaya çıktığını göremedi.

Plan açıktı, İsrail’i kuşatan Müslüman ülkelerin etnik ve mezhep farklılıkları temelinde ayrıştırılması, çatıştırılması ve parçalanması öngörülüyordu. 

Kopan parçalarda İsrail’e müttefik yönetimlerin iş başına getirilmesiyle hem İsrail’in güvenliği sağlanmış olacak hem de coğrafyanın enerji kaynakları Batı’nın yönetimine geçmiş olacaktı.

Düğüm noktası Kürdistan’dı.

Aslında bu plan Sevr’in günümüz tercümesiydi.

Sevr’in o dönemdeki hedefi; Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni-Kürt devletinin kurulması, bu yolla Türklerin Asya ile coğrafik bağının kesilmesi ardından kuşatılarak ele geçirilmesiydi.

Yeni İsrail planında bu hedef değişmedi ama hedefe giden yollar, kullanılacak siyasi ayaklar değişti; önce işbirlikçi yönetimler eliyle sözde demokratik yollarla Anadolu’nun kaynaklarını ele geçirmek nihayetinde ise Kürdistan’la birbirine komşu dört ülkeyi parçalamak şeklinde Sevr’den daha kapsamlı siyasi bir projeye dönüştü.

Resmin buraya kadar görülen şekliyle Usta’nın ‘Kuzey Irak Kürdistan lideri hoşgeldiniz’ sözünde geçen Kürdistan bu olmalıydı, bir İsrail projesiydi, Barzani de bu projenin siyasi ayağıydı.

Belki Usta bu planı yeni öğrenmişti, yeni farkına vardığı için de ‘arkasında İsrail var PKK var’ diyerek bağımsızlık referandumu yapan Barzani’ye bu yüzden öfkelenmişti, kim bilir?

 Ama gel gör ki İsrail’in ardından Amerika da Ortadoğu’ya fiilen adımını atınca işler yine değişti…

Amerika ve Rusya ilk büyük harpte Ortadoğu’ya inemedi demiştik, meşguldüler, Almanya’ya karşı savaşıyorlardı.

Savaş bittiğinde Osmanlı’nın toprakları paylaşılmış, bu paylaşımda Amerika ve Rusya’ya pay düşmemişti. Derken ikinci büyük harp gelip çatmış ama yine de bu iki ülke coğrafyamıza inememişti.

İlk hamleyi yapan Stalin Mahabad tutmayınca geri çekilmiş ama hemen ardından ikinci hamlesini oyuna sürmüştü, sıcak denizlere açılması gerekiyordu.

Bu amaçla ‘Kürdistan Demokrat Partileri(KDP) kuruldu. Irak KDP’sinin başına Molla Mustafa Barzani getirildi, İran ve Suriye de KDP’lerden payına düşeni aldı .

İşte bugün Rusya bu oyunu bu siyasi ayaklar üzerinden oynuyor hem Barzani’de eli var hem de Suriye’deki PKK terör örgütünün türevlerinde.

Amerika’ya gelince…

Stalin hamlesine karşılık İngiltere desteğinde İsrail devletini kurdu, Haçlı desteğini de yanına alarak elini coğrafyaya uzattı ama bir sorun vardı.

Dediğim gibi Arap-İsrail diye etnik kimlikler üzerinden giden savaşlar Müslüman-Yahudi şeklinde bir dinler arası savaş riskini sürükleyince oyun değişti, yeni hamleler ortaya çıktı.

Yaklaşık üç bin kişinin yaşamını yitirdiği 11 Eylül terör saldırısı bahane edilerek, tarihte ilk kez, Amerikan silahlı kuvvetleri Ortadoğu’ya indirildi, bugün hala orada. 

Usta’nın söylemeyi unuttuğu belki de bu olmalıydı çünkü Amerika’nın da artık bir Kürdistan’ı vardı,

2006 yılında ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde emekli Albay Ralph Peters kaleme almış haritasını bile yayımlamıştı, Türkiye’de sokakta oynayan çocukların dahi adını bildiği ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer alan Büyük Kürdistan . Amerikalı Kürdistan’ın siyasi ayağı yine Barzani’ydi tıpkı İsrail projesinde olduğu gibi.

Düşününüz babası Molla Mustafa bile uzun yıllar Irak merkezi hükümetine karşı gerilla savaşı yapmış ancak tarihin hiçbir döneminde böylesi bir siyasi zafer elde edememişti.

Büyük resme böyle bakıldığında, 1991 Birinci Körfez Savaşının bu siyasi projede dönüm noktası olduğu görülüyor çünkü bu süreçte ‘Postal öpücü peşmerge’ denilen Mesud Barzani ‘Özerk Kürdistan Yönetimi Lideri’ yapıldı.

Usta ‘Barzani’nin arkasında İsrail var’ demişti haklıydı ama devamını getirmemiş, herkes biliyor olsa da ABD’nin işin içinde olduğunu söylememişti. Her ne kadar 2019 yerel seçimleri öncesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘Kandil’i ABD yönetiyor’ diyerek dikkati çekmiş olsa da Usta bunu söylemleriyle desteklemediği için laflar uçup gitmişti. 

Bu süreç hala işliyor…

Bu durumda karşımıza Türkiye’ye karşı konumlanmış silahlı ayağı PKK, siyasi ayağı Barzani olan iki küresel proje çıkıyor; Biri Yahudi Kürdistan diğeri de Amerikalı Kürdistan.

Bu iki proje temelini Sevr’den aldığı için iş dönüp dolaşıyor Gazi Paşa’nın deyişiyle sinsi ve yüzyıllardan beri kurgulanmış, son denemesinde kurtuluş savaşıyla sonuçsuz bırakılmış Büyük Suikast’a geliyor ve her iki projenin de ilk hedefi Türk Ordusu, ardından Türkiye Cumhuriyeti oluyor.

Bugün Ruslar da oyuna girdiği için tehlikenin hiç olmadığından daha yakın ve daha ağır olabileceğini artık düşünmek gerekiyor.

Sonuç olarak..

Bugün İsrail Filistin savaşı yaşanıyor, Gazze ablukada.

1948’de kurulan İsrail Devlet sembolü Yedi Kollu Şamdan ve Davut Yıldızıdır.

Her iki sembol de Tevrat’ta geçen ayetlerden alınmıştır. Biri İsrail’in yolunu aydınlatır, diğeri İsrail’in Kral Davut zamanındaki Büyük İsrail Krallığını işaret eder.

Yani?

İsrail Tevrat’a yazılı Vaat Edilmiş Topraklar üzerinde savaşıyor ve bu savaş hiçbir zaman bitmeyecektir ta ki İsrail Filistinlileri Ürdün’e göçe zorlayıp Akdeniz kıyılarını ele geçirinceye kadar.

İsrail çıktığı bu yolda Lübnan ve Suriye ile savaşır mı?

Hayır.

İsrail’in amacı tüm Ortadoğu’yu ele geçirmek değil, bu bölgedeki ülkelerin yönetimlerine kendine eş yönetim getirmektir.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye hedeftir. Buna eski Bizans emellerini eklediğinizde karşımıza Tevrat-İncil ittifakı çıkar.

Yani?

İki bin yıl önce Kudüs’ü yakıp Kutsal Tapınağı yıkan ve Yahudileri dünyaya sürgüne gönderen Roma, Kitabı Mukaddes(Evanjelizm) gölgesinde İsrail ile ittifaka geçmiştir.

Hedefi; Lübnan,Suriye, Irak ve Türkiye’de kaynakların, buna insan dahil, tüm kaynakların yönetimini ele geçirmek ve Ortadoğu’da ABD/İngiltere’nin orta ölçekli küresel güç olmaktır.

 Tehdit ve tehlikeler açıktır.

Türkiye kaynaklarını satmamalı, Suriyeli sığınmacıları geri göndermenin mutlaka bir yolunu bulmalıdır.

Türkiye kendi güvenliği için, komşularıyla bölgesel ittifak kurmanın yolunu aramalıdır. Irak ve Suriye’de olası her parçalanmanın Türkiye’ye bir güvenlik tehdidi olarak geri döneceği unutulmamalıdır.

Türkiye’nin çıkış yolu Atatürk ve Cumhuriyet’tir.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, Araştırmacı Yazar Terör ve siyaset üzerine yayınlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu