100.Yıl

Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz.. ‘Barzaniler’

Mevlana Halidi Bağdadi’nin Anadolu halifesi Seyit Taha idi, tanıyoruz.

Halidi Bağdadi’nin bir de Kuzey Irak’ta büyük bir halifesi vardı; Şeyh Abdusselam Barzani…

Halid-Taha-Abdusselam bir üçlüdür; en büyükleri Şeyh Halid, sonra gelenleri de Taha ve Abdusselam’dır.

Bugünü anlayabilmek için izini sürdüğümüz şahsiyetlere son olarak bu Şeyh Abdusselam’ı da ekleyelim, onu tanımamız gerekiyor.

Bu amaçla Kuzey Irak’a bir uzanmamız gerekiyor…

Barzan, Musul vilayetine bağlı bir köydü.

1895 tarihli salnameye göre Musul vilayeti üç sancağa ayrılmıştı; Musul, Kerkük ve Süleymaniye.

Musul’un yedi kazası vardı; merkez, İmadiye, Akra, Zibar, Duhok, Zaho ve Sincar.

Kerkük’e ise beş kaza bağlıydı; merkez, Revanduz, Salahiye, Köysancak ve Raniye. Süleymaniye’nin de beş kazası sayılmıştı; merkez, Baziyan, Merge(Mergesor olmalı), Şehr-i Pazar ve Gülanber”[1].

Tarihçi Ahmet Uçar, Barzan’a 1909’da ulaşıyor ve şöyle tarif ediyor;

‘Kuzey Irak’ın Hakkâri’ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bağlı ‘Zibar’ nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanlı Arşivi belgelerine göre, 1909’da, yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştürülmüştü.’

Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri de vardı.

Çoğu kez de birbirleriyle ‘aşiret kavgası’ yapıyorlardı. Meşhur Kürt tarihçilerinden Mehmed Emin Zeki’ye göre, ‘1931’de Barzan aşireti 2750 haneydi’[2].

Mesud Barzani de kendi köyünü şöyle anlatıyor;

‘Barzan, Erbil vilayetine bağlı olarak Irak Kürdistanı’nın kuzeyinin en uç noktasında yer alır. Bölgenin merkezi Mergesor kazasıdır. Kaza üç nahiyeden oluşur; Mergesor, Barzan ve Şirvan. 400 köyden oluşan bölge halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.’

Altmışlı yılların sonlarında yapılan nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 35-40 bin civarına ulaşmıştı. Bölge dağınık ve engebeliydi. Ulaşım güçlükle yapılıyordu. Bölgeyi batıdan Zape Mezin (Büyük Zap) nehri bölüyor ve Barzan köyünün güneyinden geçiyordu[3].

Ancak araştırmacılar ‘iki Barzan’dan bahsediyor; Yahudi Barzan, Kürt Barzan.

Yahudi Barzan’ın ortaya çıkışı 16 ve 17’nci yüzyılda, ki aynı zamanda Barzan coğrafyasındaki Baban, Soran ve Botan beylerinin en güçlü olduğu dönem.

Kürt Barzan ise Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde yani 19’nci yüzyıl ve sonrasında ortaya çıktığı anlatılıyor ki, bu da beyliklerin yıkılıp yerini Halid-i Nakşibendi şeyhlerinin aldığı bir dönem yani Şeyh Ubeydullah’ın dönemi…

Yahudi Barzan’ın kaynağı şöyle gösteriliyor;

‘Kürt Yahudileri ile Kürt dilini ve kültürünü benimsemiş, tarih boyunca Kürdistan olarak tabir edilen Kuzey Irak ve Mezopotamya bölgesi sınırları içerisinde var olmuş, daha sonraki yüzyıllarda İslam dinine geçmiş ve İsrail kurulduktan sonraki süreçte Kuzey Irak’tan İsrail’e göç eden Yahudiler kastedilmektedir. Kürt Yahudileri, kökenleri itibariyle Kürt değil, İsrailoğullarının İbrani kavmindendirler.’[4]

Tarihçi Ahmet Uçar da Yahudi Barzan’a ulaşmış. ABD’nde görevli Prof. Yona Sabar’ın araştırma sonuçlarına bakarak Barzan’ın Yahudi kimliği üzerine önemli açıklamaları yapıyor;

‘Kuzey Irak’ta asırlardır ‘Tat’ diyalekti ile konuşan, ticaret ve küçük zenaatlarla uğraşan, birçok kasaba ve köyde sayıları az da olsa bulunan Yahudilere rastlanmakta idi. Kürtçe konuşan Yahudilerle ilgili ilk ciddi çalışmaları, kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbrani Dili Profesörü Yona Sabar yapmıştı.

Sabar, Tudelali Benjamin ve Haham David’in seyahatnamelerine dayanarak Kürtçe konuşan Yahudilerin tarihi ve etimolojik geçmişleri hakkında bilgi vermişti. Sabar’a göre, Kuzey Irak’ta on ikinci yüzyıl ve sonrasında zaman zaman İbn Duği, David Al-roy ve Menahem gibi Yahudi önderlerin öncülük ettiği ve onların Mesih (kurtarıcı) ilan edildiği Yahudi isyanları görülmüştü’.

Sabar’ın iddiasına göre bölge Yahudileri daha çok yoksullar arasında yer alırken, özellikle ünlü Barzani ailesinden gelen hahamlar Kürdistan’ın birçok yerinde dini çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dini merkezler, Mısır ve Filistin gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı. Sabar, bu ailenin daha sonra ne zaman Müslüman olduğu konusu üzerinde durmuyordu.[5].

Dr. Sinan Marufoğlu’nun bilimsel ve akademik çalışma sonuçları da Barzan’ın Yahudi kimliği tezini destekliyor.

Buna göre, Yahudilerin Barzan coğrafyasına gelişinin tarihi çok eskiydi.

MÖ. 7’nci yüzyılın sonu ve 6’ncı yüzyıla dayanıyordu. Babil Kralı Nabukadnassar tarafından Filistin topraklarında bulunan  İsrail halkı esir alınmış ve bu esirlerin Irak(Babil) topraklarına sürülmesi üzerine, Barzan coğrafyasına Yahudilik girmişti.

Bölgede bulunan Yahudi toplumun büyük bir kısmı, Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye gibi şehirlerin merkezlerine yerleşmişti.

1881-83 yıllarında yapılan nüfus sayımına göre, Musul ve Şehrizor(Kerkük) vilayetlerinde toplam 4.286 nüfuslu bir Yahudi topluluğu bulunuyordu[6]

1855 yılındaki bir Osmanlı belgesi bir adım öteye geçerek, Musul’da yaşayan bir Yahudi Haham Barzani’nin kimliğini açığa çıkarıyor;

 ‘Kürtlerin Yahudi Hamamlarından, Musul’da bulunan ‘Haham Salum Barzan’ 1855 senesinde, bir Müslüman’a hakaret etmesi üzerine açılan hukuki dava sonucu, adı geçen Kürt Haham’ın önce Dersaadet’e oradan da Selanik’e uzaklaştırılmasına karar verilmiş ise de…’[7]

Yahudi Haham Salum Barzan’ın varlığı ile Halid-i Nakşi Şeyhi 1’nci Abdusselam Barzani’nin Barzan’da hüküm sürdüğü yıllar birbiriyle örtüşüyor.

Burada geçen Haham Salum Barzan ile  Barzaniler ve köyü Barzan arasında bir bağ var mıydı, sorusunun cevabına bu izler takip edilerek kolayca ulaşılabilir…

Kürt Barzan’a gelince…

1907’de, 2’nci Abdusselam Barzani’nin isyanıyla adı Barzan duyulmuştu. Öncesini bilen yoktu. Daha sonra çıkaracağı isyanlarla adı duyulacak olan Molla Mustafa Barzani’ye kadar Barzan’ın Kürtlüğünden kimse bahsetmemişti. Yani Barzan, Barzaniler ortaya çıkınca Kürt olmuştu.

Peki, Yahudi Barzan’dan Kürt Barzan’a geçiş nasıl sağlanmıştı?

Tarihçi Ahmet Uçar, Kürt Barzan’ı bir dini cemaat üssü olarak tanımlıyor;

Barzan Köyü’nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilmesek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzani Ailesi’nin rolünü biliyoruz. Bu aileden bilinen ve Barzan Kalesi’ni yapan ilk lider, Mesud’dur.

Büyük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yerden damat olarak gelen Mesud, oğlu Said’i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said’den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti.

Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi duyarak Barzan Köyü’nde bir tekke kurdu. Bu yıllarda bölgede Kadirîlik ve Nakşîlik önem kazanmıştı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlana Halid-i Bağdadî’dir (1777-1837) [8]”.

Mesud Barzani de soy geçmişini Barzan köyüne bağlıyor;

‘Aşiretin atası sayılan Mesud, Barzan’a yakın Hewinka köyüne yerleşir ve o köyden bir kızla evlenir. Bu evlilikten Sait adında bir çocuk dünyaya gelir. Aşiretin liderliği ondan sonra oğlu Said’e geçer. Onu da torunu Şeyh Taceddin izler.’[9]

Ancak Barzani, aşiretin atası gösterilen Büyük Mesud’un doğum tarihi, yeri ve soy geçmişi hakkında bir bilgi vermiyor.

Barzanilerin soy ağacını Büyük Mesud’la açıyor, sırasıyla Sait, Taceddin, Abdurrahman, I’nci Abdusselam, Muhammed, 2’nci Abdusselam, Molla Mustafa diye sıralıyor ama özgeçmişleri anlatmıyor.

Buna karşın Mesud, Barzaniler’in bir Halid-i Nakşibendi ailesi olduğunu doğruluyor, şöyle ki;

‘Şeyh 1’nci Abdusselam Seyyid Taha Nehri ile sıcak ve samimi ilişki sürdürür. Mevlana Halid Nakşibendi, tekkelere yaptığı ziyaretlerinden birinde Barzan tekkesine de uğrar ve Şeyh 1’nci Abdusselam’ı halifesi olarak atar ve birlikte, daha sonra Mevlana Halid’in halifelerinden biri olacak Seyyid Taha’yı ziyaret ederler’.

Mesud Barzani’nin anlatımlarında bize ışık tutacak iki tarih var; 1872 ve 1903.

Soyağacında kayda geçirilmiş ilk tarih; 1872, yani Şeyh 1’nci Abdusselam Barzani’nin vefatı. Anlaşılan Halid-i Nakşi halifesi olduğu için, Abdusselam kayıt almış…

İkinci kayıtlı tarih ise 1903, yani Şeyh Muhammed’in vefatı. Burada da anlaşılan, Molla Mustafa’nın babası olduğu için Muhammed kayıt almış…

Mesud Barzani, aile soyunun bugünkü güç olmasındaki temel dayanağın Mevlana Halid olduğunu söylüyor.

Bu durumda Barzanilerin Mevlana Halid-i Bağdadi ile birlikte ün kazandığı açığa çıkıyor. Ardından Seyid Taha’nın halife olmasıyla da bu tarikatın Anadolu’ya taşınmış olduğunu da görebiliyoruz.

Barzani ve Talabani aşiretlerine gelince…

1900 yılındaki bir Osmanlı belgesinde, Talbani(Talabani) adı kayıtlara geçmiş. Talbani aşireti hakkında Osmanlı yetkilileri rapor tutmuş.

 Bu raporda şöyle deniliyor;

Bunların aslında aşiret olmadıkları, 20-25 haneden ibaret bir aile kolu oldukları, kendilerine aşiret namı vererek, bölgede bazı idareciler ile menfaat ve çıkar işbirliği içinde olmaları yüzünden bu huzursuzlukların yaşanmasına neden oldukları, dolayısıyla bölgede asayişin sağlanması için, Talbanların reisleri ve Talban Dergahı mensuplarından 13 kişinin Bağdat ve Basra’ya uzaklaştırılmaları gerektiği…’[10]

Rapor açık; Talbani/Talabanilerin bir aşiret değil, küçük bir aile; tekkesi ve dergahı olan bir aile olduğu görülüyor.

Önceki bilinenlerle bu bildiğimiz yan yana getirildiğinde bunun bir Halid-i Nakşibendi tekkesi olduğunu da görebiliyoruz.

1900 tarihli bu raporda, Talbani ailesi 20-25 hanelik bir kol olarak tespit edilmiş. Bir hanede on nüfus olduğu dikkate alınırsa, 200-250 kişi ediyor, çoluk çocuk dahil. Yani 1900’de Talabani ailesinin toplam nüfusu anca bu kadarmış.

1905 yılında bir başka Osmanlı arşiv kaydında ise, bu bölgede yapılan tespiti yapılan göçebe, yarıyerleşik ve yerleşik Kürt aşiretleri sayımında karşımıza bir Talbani daha çıkıyor. Nüfusları ise 1.670 kişi sayılmış[11].

Bu Talbani yine konumuz olan Talabani ama bu sayıya bu kadar kısa sürde nasıl erişmişler, bu bilinmiyor. Barzaniler ise bu sayımda görülmüyor…

Nihayet, 1918 yılına ait bir Osmanlı belgesinde Barzanilerin de izleri bulunuyor.

Barzan ve Zibar aşiretleri denilerek şöyle bir tablo çiziliyor;

Barzani ve Zibar aşayiri[12] üzerine hareket eden Nasturi ve Ermeniler’den mürekkep İngiliz kuvvetleriyle aşayir-i merkume arasında vuku bulan müsademede tarafeynden üç dört yüz kişi maktul düştüğü ve bir rivayette Barzanlıların vilayet huduna karip Mizivri nahiyesine çekildiği…’[13]

Artık bu belgeye inanmamız gerekiyor çünkü Mesud Barzani de aşiretin varlığını önce Halid-i Nakşi yapısına bağlamış, sonra da ‘1919’da Şeyh Mahmud Berzenci İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanınca, Şeyh Ahmed Barzani onu destekledi’[14] diyerek Kürt Barzan’ın çıkış noktasını 1919 yılına taşımıştı.

Yani Barzaniler bir aşiret değil tekke, Halidi Nakşi Tekkesi.

Peki, Barzani ve Talabaniler siyasi Kürt hareketinin neresinde derseniz, bu cemaat yapısında ne Barzani ne de Talabanilerin siyasi Kürtçü bir lider pozisyonu görülmüyor. En azından, 1908’de siyasi örgütlenmelerle başlatılmış olan hareketin liderleri olmadıkları açık.

Günümüzdeki ‘büyük Kürt lideri’ olarak tanıtılan tüm kişiliklerin ‘Kürt olup olmadıklarının’ araştırılması da böylece önem kazanıyor.

Kürt olmayan birileri son yüzyılda ‘Kürt’ olarak kendini öne çıkarıp bu harekete liderlik yapıyorsa eğer, onların perde arkasında kimlerin olduğunu araştırmak ve bu noktadan bakarak günümüzü anlayabilmek de bize kalıyor…

Barzaniler bugünlerde adı dillerden düşmeyen bir şahsiyet; şimdilerde Kerkük’ü de, Türkmenleri de koruması altına almış, hatta Musul’a kadar dayanmış.

Mesud Barzani’yi dünya kamuoyu da tanıyor; bir yanda IŞİD’e karşı savaşıyor, öte yanda ABD’nin stratejik müttefiki oluyor. Baştan beri siyasi sürecini izlediğimiz Kürdistan’ı ha kurdu ha kuracak.

Oysaki postal öpücü demişlerdi bize, demek öyle değilmiş…

Kitap: Büyük Suikast/ Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz


[1] Dr. Suat Akgül, ‘Musul Sorunu ve Nasturi isyanı’, s. 4-6, Berikan Yayınları, 1992. .

[2] Ahmet Uçar, ‘Hahamların Torunları Barzaniler’, Tarih ve Düşünce Dergisi, Sayı: 34, s. 17, Aralık 2002.

[3] ‘Barzani ve Ulusal Kürt Hareketi’, cilt I, s. 23.

[4] Salim Meriç, araştırmacı yazar, Oda Tv, “Kürt Yahudileri ve Barzani” başlıklı araştırma yazısı, 24.10.2010

[5] Uçar, ‘Hahamların Torunları Barzaniler’, s. 18.

[6] Dr. Sinan Marufoğlu, ‘Osmanlı Döneminde Kuzey Irak’, s. 83, Eren Yayınları, 1998.

[7] Age,s. 69.

[8] Uçar, ‘Hahamların Torunu Barzani’, s. 17.

[9] ‘Barzani ve Ulusal Kürt Hareketi’ cilt I, s. 23.

[10] Marufoğlu, ‘Osmanlı Döneminde Kuzey Irak’, s. 169.

[11] Age, s. 120.

[12] Aşayir; Aşireti olan, geniş aile mensubu kimse(Bkz: Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, TDK).

[13]‘Barzani ve Ulusal Kürt Hareketi’ cilt I, s. 25.

[14] Age, s. 29.

Başa dön tuşu