Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz..’Sadate Nehri Kim’

Gizemli Bir Aile; Sadate Nehri…
Hollandalı sosyolog Van Bruınessen, Bedirhan Beye telkinde bulunan söz konusu Şeyh’in ‘büyük ihtimalle 1880 isyanını yöneten Şeyh Ubeydullah’ın babası Seyit Taha’ oluğunu söylemiş olduğunu biliyoruz. Seyit Taha’nın Mevlana Halidi Bağdadi’nin büyük halifesi olduğunu da biliyoruz.
Peki, Seyit Taha kimdi?
Seyit Taha Hakkari/Şemdinli’dendir.
Aile soyu Sadate Nehri’ye dayanır, oradan Abdulkadir Geylani’ye ulaşır.
Sadate Nehri, Seyit Taha’nın büyük dedesidir.
Sadate Nehri Türkiye’de tanınmış bir isim değildir; konunun uzmanları dahi bu isme yabancıdır çünkü hiç yazılmamıştır.
Bu aileyi tanımak için önce Seyit Taha’yı tanımak gerekiyor…
Hakkari Üniversitesi Seyit Taha için şu bilgileri veriyor;
‘Seyit Taha’nın soyu Abdulkadir Geylani’ye ulaşmaktadır. 13’ncü yüzyılda, Moğolların Abbasilerin başkenti Bağdat’ı yakıp yıkmasıyla beraber Abdulkadir Geylani’nin ahfadı değişik bölgelere dağıldı. Bunlardan biri olan oğlu Abdulaziz, şimdiki Duhok ilinin Akre ilçesine yerleşti.
Daha sonra onun çocukları biraz daha kuzeye; önce Stune köyüne ardından da Şemdinli bölgesinin merkezi olan Nehri’ye yerleştiler. Uzun bir süre Kadiri tarikatı üzere irşad faaliyetlerinde bulundular. Molla Salih b. Molla Hacı döneminde Nakşibendî tarikatına geçtiler.’.
Seyit Taha’nın atası olarak kabul edilen Abdulkadir(MS. 1077-1166) Gilan’da doğmuştu.[1]
Sonradan Bağdat’a gitmiş, İslam hukuku üzerinde eğitim almıştı. Kadiri tarikatının kurucusuydu.
Oğlu Ebu Bekir Bağdat’tan Şemdinli’ye göç etmiş, eski adı Nehri olan Bağlar köyüne yerleşmişti.
Aile, geçmişten günümüze gelen Geylanizade ismiyle tanınıyordu.[2]
Seyit Taha, zamanın çok önemli bir yerleşim merkezi olan bu köyde 19’ncu yüzyılın başlarından beri ikamet ettiği için, Geylani adıyla birlikte ‘Nehri’ adını da kullanıyordu.
Halid-i Nakşibendi Tarikatı’na geçtikten sonra, farklı isimlerle anılmaya başladı: Altın Silsile’de ‘Seyyid Taha Hakkari’[3]; Halidiye Risaleleri’nde ‘Mevlana Şeyh Seyyid Taha Şemzedini Hakkari’[4]; Güneşler Güneşi’nde ‘Şeyh Seyyid Taha Geylani’[5] oldu.
Martin Van Bruinessen’in bu alanda önemli bir araştırması bulunuyor; Ağa, Şeyh, Devlet. Buna göre, Sadate Nehri ile Talabaniler arasında bir çarpıcı soy bağı var, şöyle ki;
‘1800’lerde Kürdistan’da eskiden beri süregelen iki şeyh sülalesi vardı ve bunların her ikisi de Kadiri tarikatına bağlıydı. Bu sülalelerden biri Berzenci diğeri de Sadate Nehri sülalesidir. Nehri, Hakkari yakınlarında bir köy ve sülale de bu köyün seyitleri olarak adlandırılıyor.
Bu iki ailenin diğerlerine nazaran daha uzun ve sürekli olmasında birçok faktör rol oynamıştır. En önemli faktör ise bu sülalelerin soyunun Kürtler tarafından yaşamış en kutsal kişi kabul edilen Abdulkadir’e dayandırılıyor olmasıdır…
Genelde Kadiri tarikatının halifeleri ne kendileri bağımsız şeyhler haline gelebilir ne de oğulları otomatikman halife olabilirler. Şeyhlik Berzenci ailesinin tekelindedir. Talabani ailesinin kurucusu Sadate Nehri benim bildiğim kadarıyla kendisinin bağlı olmadığı (Kürt olmayan, Hintli olan)[6] bir mürşidden icazet alarak şeyh olmuş tek Kürt Kadiri şeyhidir.’[7]
Buradan anladığımız, Sadate Nehri ve Berzenci ailesinin aynı soydan geldiğidir.
Önemli mi bu, derseniz..
Önemli çünkü Sadate nehri, sonra gelen Mevlana Halidi Bağdadi, ardından Seyit Taha, Şeyh Ubeydullah, Seyit Abdulkadir, Abdusselam Barzani, Baban, Bedirhan gibi tüm bu isimler bir noktada buluşacak ve aynı yolda beraber yürüyerek bugünlere kadar gelecektir…
‘Talabani-Sadate Nehri’ bağlantısını kurabilen tarihçi yazarlar içerisinde Ayşe Hür de yer alıyor. Bir çalışmasında bu bağı açıklıyor ancak detaya girmiyor. Verdiği bilgiler gerçeği ortaya çıkarmaktan ziyade akılları karıştırmak için yapılmış gibi ama yine de aradaki bağlar görülebiliyor.
İşte Ayşe Hür’ün tespitleri;
‘Kerkük civarındaki Talabaniler ise, 1880’de Osmanlı Devleti’ne milliyetçi söylemle isyan eden ilk Kürt beyi olan Şemdinanlı Şeyh Ubeydullah’ın köyü Nehri’ye yerleştiği için Sadate Nehri adını alan Musul’lu bir ailenin üyeleriydiler.
Şeyh Ubeydullah Nakşibendîliğin Halidiye koluna bağlıydı. Sadate Nehri Ailesi’nin şeyhliği ise aynen adı gibi soydan değil, Musul civarında yaşayan bir Kadiri şeyhinden bir zamanlar alındığı iddia edilen icazetten geliyordu. Günümüzde Irak Cumhurbaşkanı olan Celal Talabani bu ailenin üyesidir.’[8].
Talabani ailesinin Seyit Taha ve oğlu Şeyh Ubeydullah’a dayandığını tezi, 1963 yılında bölgede yedek subay veteriner hekim olarak görev yapmış Muzaffer İlhan Erdost’un anı ve gözlemlerini yayınladığı ‘Şemdinli Röportajı’ adlı eserinde de görülüyor.
Erdost, Şeyh’in ailesinin ‘Sadate Nehri’ olduğuna öylesine emindir ki Şeyh’ten bahsederken başka bir açıklamaya gerek görmeksizin ‘Sadate Nehri’ ifadesini kullanıyor.
Erdost’un tespitleri içerisinde bu ailenin çok zengin olduğu da yer alıyor ki, bu bize Bedirhan Bey’in servetini hatırlatıyor.
Bakınız Erdost için Sadate Nehri neymiş:
‘ Şeyh Muhammed Sıddık(Ubeydullah’ın oğlu), halkın desteğiyle birkaç yıl içinde iktisaden güçlenerek Nehri’ye gelip oturuyor(1883-1888 arası) ve aşiretlere sahip çıkıyor, tahminen 1910 yılına kadar iktidarı elinde tutuyor.
Sadate Nehri ailesinin, mirlerin aksine toprakları çoktu. Şemdinli topraklarının büyük bir kısmı Sadate Nehri ailesinindi.
Bunun dışında Yüksekova’da birkaç köy, İran’ın Rızaiye iline bağlı Mergever bölgesinin yarısı, Tergever bölgesinin dörtte biri, gene Irak’ta Bradost bölgesinde dört köy, İran’da İşno ilçesinde Şeyhan köyü, Irak’ta Revandız ilçesinin Piresinya bölgesi ve Batas köyü, Suudi Arabistan’da Medine’de bazı tarlalar, bu ailenin mülkiyetindeydi.
Bu tarlalardan (İran’da bulunanların) bir kısmı Seyit Taha’ya, İran Şahı Mehmet tarafından vakıf olarak verilmiştir. Zerza mıntıkasındaki(Şemdinli İran sınır boyu) toprakların bir kısmı Ubeydullah zamanında, ötekiler Muhammed Sıddık zamanında satın alınmıştır.’[9]
Seyit Taha ve oğlu Ubeydullah hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan bir araştırmacı yazar da Uğur Mumcu’dur, onun da şöyle bir tespiti var;
“Nakşibendi, 1300’lü yıllarda Buhara kenti yakınlarındaki Kasrı Arifan’ın Nakşibent köyünden Mehmet Bahattin-ül-Üveys-ül Nakşibendi adlı bir Türk’ün öncülüğünde kurulan bir İslam tarikatıdır.
Bu tarikatı Kürtler arasında yayan Mevlana Halid’di. Bağdat’ta oturan Mevlana Halid, Nakşibendi Kürtler arasında Bağdadi diye de tanınırdı. Destur vererek müritlerinin bazılarını halife yapmıştı.
Bu müritlerden biri Nehrili Seyit Taha, öbürü de Bismil’in Cilustun koyünden Palulu Şeyh Ali Septi’ydi.”[10]
Sadate Nehri ailesinden gelen Seyit Taha’nın bir gizemi de Nakşibendi Tarikatı’nı Anadolu’ya yayan şahsiyet oluşunda yatıyor; bunu da bize Hakkari Üniversitesi şöyle açıklıyor;
‘Türkiye’de Nakşibendi tarikatının asıl gelişimi Seyyid Taha ve halifeleri üzerinden şekillenir. Seyyid Taha Nehri’den yayılan tasavvufi eğitimle, Nakşi cemaatinin ve adabının Türkiye’deki altı önemli kolla dağılan tasavvufi kaynağı ve merkezi olmuştur.’
Bu altı kaynaktan dördünü biliyoruz; ‘Gümüşhanevi, İsmet Efendi, Kelami ve Kaşgari tekkesi’.
Erzincan’da Abdurrahim Reyhani’den, Adıyaman’daki Mehmet Raşit Erol’a kadar daha onlarca şeyhin kurduğu Halidiye tekkeleri var.[11]
Bediüüzaman Said-i Nursi de, Van’daki Nakşibendi Arvasi tekkesinde eğitim almıştı.
Günümüzde bu tarikat cemaat işleri çok konuşulduğu için soruyoruz; Sadate Nehri Kadirilikten Nakşibendiliğe nasıl geçiş yapmıştı?
Bruınessen, tüm Kuzey Irak coğrafyasını ele alarak bu geçişi şöyle açıklıyor:
‘Irak kuzeyine hakim olan Berzenci ailesine en büyük rakip Sadate Nehri ailesi idi. Şeyh Mahmud Berzenci’nin sık sık İngilizlere karşı isyan etmesi karşısında, Talabanilerin İngiliz yanlısı bir tutum sergilemelerinin kaynağında da bu rekabetin olduğu söylenebilir.
Ancak Berzencilere asıl büyük darbe 1800’lü yılların başlarında Irak kuzeyinde Nakşibendi tarikatının örgütlenmesiyle geldi.
Halid-i Nakşibendi tarikatın kurucusu Süleymaniyeli Şeyh Halid’di. Kendisi de Kadiri olan Halid, 1810’da, Hindistan’da Şeyh Abdullah Dıhlevi’den icazet alarak Nakşibendi halifesi olmuştu.
Bu tarikat kısa sürede ve şaşılacak bir hızla bölgeye yayılmıştı. Tarikatın etkinliği sonucu bölgede Kadiri şeyhleri Nakşibendi tarikatına girmeye başladılar.
Öte yanda Nakşi şeyhler halifelerini çevre yörelere göndererek etki alanlarını genişlettiler. Bir zaman sonra halkın büyük bir kesimi saygı, sevgi ve bağışlarını Kadiri tarikatından Nakşibendi tarikatına, başka bir deyişle Kadiri şeyhlerinden Nakşibendi şeyhlerine aktarmaya başladı.
Bu durum üzerine Berzenciler, Mevlana Halid tarafından halife yapılan Ahmed-i Serdar Berzenci’den itibaren Halid-i Nakşi üyesi oldular’[12].
Sadate Nehri Ailesi içinde Seyit Abdulkadir’in ayrı bir yeri vardır…
Abdulkadir, Osmanlı Devlet yönetiminde yer almış, Şura-yı Devlet(Danıştay) başkanlığı yapmıştı. 1896’da Sultan Abdulhamid’e karşı darbe teşebbüsüne karıştığı için, ailesinden 20 kişiyle birlikte sürgün edilmişti tıpkı Bedirhanlar gibi.[13]
II. Meşrutiyet’le birlikte çığ gibi büyüyen ve adı ‘Kürt ve Kürdistan’ ile başlayıp biten siyasi Kürt örgütlerinin en önde gelen ismi olacaktır.
Büyük Nutuk’ta onunla ilgili şöyle bir kayıt var;
‘Efendiler… 1921 yılı başlarında da Koçgiri aşiretinin beylerinden Haydar Bey; İstanbul’da Seyit Abdulkadir’den aldığı talimat üzerine Alişan ve akrabasından Naki, Alişir ve daha başkaları ile birlikte isyan hareketine başladılar. Birçok kuvvetimiz bir taraftan Pontusçuları diğer taraftan da bu asileri izleyip ortadan kaldırmakla uğraşıyordu’.
Bu kayıtta konu edilen Koçgiri isyanıdır; tertipçisi olarak görülüyor. Sonradan Şeyh Said isyanında da adı geçecektir.
Olaylar peş peşe sıraladığında şunu apaçık görebiliyoruz:
Aynı coğrafyada ve birbiriyle hem dini hem de soy ilişkisiyle bağlı üç aile var; Sadate Nehri, Berzenci ve Talabaniler.
Sadate Nehri aynı zamanda Şeyh Ubeydulah’ın da dedesidir.
Ubeydullah, 1880’de Osmanlı’ya isyan edecektir. Oğlu Seyit Abdulkadir ise karşımızdan hiç eksik olmayacaktır.
Berzenciler, 1918’te İngilizlere karşı savaşan Şeyh Mahmud Berzenci ailesidir; sonradan işgalci İngiliz yönetimince ‘Kürdistan Yöneticisi’ ilan edilecektir.
Sadate Nehri, Talabani ailesinin de kurucusudur ve Celal Talabani bu ailenin Köy Sancak kolundandır. Buradan yola çıkan Celal Talabani, 1977 yılında Kürdistan Yurtseverler Birliği(KYB)’nin karargahını Hakkari/Dağlıca’da kuracaktır[14].
Benzer şekilde yola çıkan Mesud Barzani de Şırnak bölgesine bir kaçakçılık şebekesiyle ortaya çıkacaktır.
Bu Barzani-Talabani günümüzde ismi geçenlerdir…
Türkiye’de ilk kez masaya yatırılan Sadate Nehri Ailesi’nin bu siyasi ve dini yapısı hem Şeyh Halid’i hem de günümüz siyasetini anlayabilmek için oldukça önemli bir çıkış noktası olabilir. Şeyh Halid ile Berzenci-Talabani ve Seyit Abdulkadir arasındaki ittifakı açığa çıkaran bu aile yapısı üzerinden gidilerek önemli sonuçlara ulaşabilmek mümkün olabilir.
Yine ilk kez sorgulanan Halid-i Nakşibendi Tarikatı’nın siyasi liderlerinin izleri sürülerek yakın geçmiş ve günümüzde çok önemli şahsiyetlere ulaşılabilmesi de mümkün.
Bu tarikatın İstanbul’daki Gümüşhaneli Tekkesi’nde üç cumhurbaşkanı ile iki başbakan yetiştirmiş olduğu eklendiğinde, tüm bunlar bize siyasal Kürt hareketini yöneten şahsiyetlerin oynadığı sahneyi ve perde arkasını gösterebilir.
1927’de Gazi Paşa’nın Büyük Suikast diyerek dikkatimizi çekmeye çalıştığı küresel oyun bu tabloda artık yavaş yavaş şekillenmektedir…
Kitap: Büyük Suikast/Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz
[1] Gilan: Hollandalı sosyolog Bruınessen iki Gilan’dan söz eder: İlki, Hazar bölgesinde; diğeri ise Irak kuzeyinde yer alır. Bruınessen, Abdulkadir’in doğum yerinin Irak bölgesi olduğuna inanıldığını not düşer.
[2] Van Bruınessen, ‘Ağa, şeyh, Devlet’, s. 473.
[3] Muhammed Nakşibendi, ‘Altın Silsile’, s. 347.
[4] Halid-i Bağdadi, ‘Halidiye Risalesi’, s. 31.
[5] Hasan Şükrü, ‘Güneşler Güneşi(Şemsü’ş Şumus), s. 144.
[6] Not: Burada sözü edilen Hintli mürşid Şeyh Ahmed’dir: 18’nci yüzyılın sonlarına doğru ‘şeyh’ hanedanının kurucusu Molla Mahmud buraları(Kuzey Irak) ziyaret etmekte olan Hintli Şeyh Ahmed’den Kadiri tarikatının yolunu öğretmek ve tarikatı sürdürmek için icazet alır. Bkz: Bruinessen, s. 329.
[7] Bruinessen, ‘Ağa Şeyh, Devlet’, s. 326.
[8] Ayşe Hür, ‘Berzenciler, Barzaniler ve Talabaniler’ başlıklı köşe yazısı, Taraf Gazetesi, 6 Kasım 2011.
[9] Muzaffer İlhan Erdost, ‘Şemdinli Röportajı’, s. 230, Onur Yayınları, 1987.
[10] Uğur Mumcu, Kürt-İslam ayaklanmaları, s. 45, UM; AG yayınları, 2010.
[11] Soner Yalçın, ‘Siz Kimi Kandırıyorsunuz’, s. 59, Doğan Kitap, 2008.
[12] Bruınessen, ‘Ağa Şeyh, Devlet’, s. 330.
[13] Ernest E. Ramsaur, ‘Jön Türkler ve 1908 İhtilali’, s. 50, Pozitif Yayınları, 2007.
[14] Dr. M. Sıraç Bilgin, ‘Barzani’, s. 375, DO Yayınları, 2006.