Güvenlik

Şerif Hüseyin.. ‘Ne Yaptı’

‘Yahudi Devleti kurdum’ diyen Theodor Herzl 3 Temmuz 1904’te öldü…

14 Ağustos 1907’de, Lahey’de Sekizinci Siyonist Kongresi açıldı ve yapılan görüşmelerde  Siyonizm’in kurucularından Siyon aşıkları ile Hertzl taraftarları arasında kurulacak Yahudi devleti üzerinde görüş ayrılıkları ortaya çıktı…

Siyon aşıklarına göre, Filistin’de kolonizasyon çalışmalarına öncelik verilmeli, yerleşim merkezlerinin bir an önce açılmalı ve buna dayanılarak Osmanlı Devleti’nden özerklik istenmelidir’.

Hertzl taraftarları ise diplomasi ve örgütlenme yoluyla bu hedeflere ulaşılması gerektiğini düşünüyorlardı.

Hedef aynı ancak izlenecek yol farklıydı…

Chaim Weizmann’ın ortaya attığı ‘Sentetik Siyonizm’ yoluyla bu farklılık da giderildi. Weizmann bu sentezi açıklarken; ‘İmtiyaz koparmaya çalışmalıyız, fakat bu arzumuz ancak İsrail’deki pratik çalışmalarımızın sonucu olarak gerçekleşecektir’ diyerek siyaset ile pratiği birleştirdi.

 Weizmann Siyonist projede en az Herzl kadar etkili olmuştur. Çünkü 1917 tarihli ünlü Balfour Deklarasyonu’nun  ortaya çıkmasında, kilit isim Weizman’dır. Bu bildirgeyi hazırlayan ve uygulamaya koyan da Arthur Balfour adlı bir İngiliz diplomattır. Weizmann ile yakın ilişkileri vardır.

Alan R. Taylor, ‘İsrail’in Doğuşu, 1897/1947 Siyonist Diplomasinin Analizi’ adlı kitabında, henüz İngiliz kabinesinde olmayan Balfour için şunları yazmaktadır:

–             Rusyalı Yahudi bir kimyager olan Chaim Weizmann 1904’te İngiltere’ye gitti ve kendisine, Siyonist hareketin yeni lideri olmak nasip oldu. O, bu ülkeye İngilizlerin Siyonizm’in en ümit verici potansiyel sempatizanları olduğu inancıyla gelmişti. Ve 1906 yılında, Arthur Balfour daha sonraları, bu görüşme münasebetiyle Weizmann’ı “beni Siyonist yapan adam” diye tanımlayacaktır …”

Sonradan İngiliz Kabinesi’ne giren ve Dışişleri Bakanı olan Balfour, 2 Kasım 1917’de İngiltere Siyonist Dernekleri Başkanı Lord Rothschild’e, Balfour Deklarasyonu denilen mektubu yazdı ve Filistin’de bir bir Yahudi devletini destekleyeceklerini bildirdi:

–             Majestelerinin Hükümeti, Filistin’de Yahudi Halkı için bir milli yurt oluşturulmasını uygun karşılamaktadır. Ve bunun gerçekleşmesi için her türlü çabayı harcayacaktır.”

Bu bildirinin yayınlandığı Kasım 1917’de, Osmanlı kuvvetleri İngiliz Ordusu’na Filistin’de yenilmiş ve başta Kudüs olmak üzere bütün Filistin toprakları İngiliz işgali altına girmişti.

Balfour Deklarasyonun yayınlandığı 1917 yılı itibariyle Osmanlı’nın güney cephesi olan Filistin topraklarındaki durumu şuydu:

“…Mısır kaybedilmiştir; 1915 ve 1916 yıllarında iki kez karşı taarruza geçilerek Mısır’ın İngilizlerden geri alınabilmesi için yapılan Kanal harekatı başarısızla sonuçlanmıştır. Osmanlı kuvvetleri Filistin ve Kudüs hattına doğru geri çekilmektedir.

Bu süreçte İngilizlerle işbirliği yapan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Şerif Faysal kuvvetleri, Kızıldeniz’deki İngiliz donanmasının desteğiyle, önce Elvecih limanı’nı ele geçirdi.

Elvecih’ten sonra, Ziba ve Moblih iskeleleri boşaltıldı. Buralardaki Osmanlı kuvvetleri demiryolu boyunca dizilmiş olan diğer kuvvetlere katıldılar.

Bu arada Şerif Hüseyin boş durmamış, isyana katılmamış Arapları yanına çekmek için, her tarafa duyurular göndermiş, Osmanlı askerini kötüleyip halkı Osmanlı’ya karşı isyana çağırmıştı.

İşte Şerif Hüseyin’in halkı kışkırtmak için yayınladığı şu bildiri, kutsal dinimizin siyasete alet edilerek yapılmış olan ‘ Fatih Cami’ni Türk Ordusu Bombalayacaktı’ manşetlerini atanlara ibret verici bir vesika olacaktır:

“…İttihadçılar, yaptıklarıyla yetinmeyerek Allah’ın kitabını da tahrif etmeye kalkıştılar. Yaptıklarını káfi görmeyen İttihadçılar, İslam’ın beş şartından biri olan oruç tutmayı da ortadan kaldırmak istediler. Mekke’de, Medine’de ve Şam’da bulunan askerlere Ramazan ayında oruç tutmamaları emredildi. …

Kábe’ye top ateşi açıldı. Kutsal Hacer-i Esved’in bir ve üç metre ilerisine iki mermi düştü. Kábe’nin örtüsü, bu mermiler yüzünden alev aldı. Vaziyeti gören halk ateşi söndürmek için Kábe’nin üzerine tırmanmaya çalıştığı sırada askerler topları yeniden ateşlediler ve masum halktan birçok kişi şehid oldu.

Halk günler boyu Harem-i Şerif’e giremedi ve Kábe’de namaz kılınamadı. Hicaz halkı işte bu gibi sebeplerle ve İslam’ın geleceğini böyle kişilerin ellerine bırakmamak düşüncesiyle artık bağımsızlığını ilan etmeye karar vermiştir. 26 Haziran 1916 ”

Ardından Akabe düştü…

İngiliz güçleri karşısında dayanamayan Osmanlı Sina’dan çekildi. Medine, isyancı Araplar tarafında kuşatıldı.

26 Mart 1917’de, tüm güçleriyle ilerleyen düşman birlikleri, Gazze’deki Türk kuvvetlerine taarruza geçse de başarılı olamadı ve geri çekilmek zorunda kaldılar. 

 İngilizler, 19 Nisan 1917’de, ikinci kez taarruza geçti ve bu taarruz, İngiliz harp gemilerinden açılan topçu ateşi ile desteklendi. Kanlı ve çetin muharebelerden sonra yaklaşık olarak yedi bin kişi kayıp veren İngilizler, yine geri çekildiler.

İngilizler durmak bilmiyordu…

Yüksek komuta kademesinde değişiklik yaparak General Allenby’yi komutanlığa getirildi. Gazze’de uğradıkları yenilginin acısını çıkarmak için, 31 Ekim 1917 sabahı gün doğumuyla beraber, bütün cephede taarruza geçtiler. Önce Birüssebi kuzey doğusundaki Tellülsebi düşer. Ardından, Birüssebi düşman eline geçti.

 6/7 Kasım gecesi Gazze boşaltıldı ve burası da İngilizlerin elindedir artık. Türk birliklerinin geri çekilmesi üzerine İngilizler Yafa’ya girdi.

 9 Aralık 1917’de, Kudüs düştü…

Bu tarihi olaylar ışığında Balfour bildirisine bakıldığında, Yahudilere Siyon devleti sözü verildiği tarihte, Kudüs İngilizlerin elindedir. Filistin topraklarında yaşayan Yahudilerin Osmanlı’ya karşı desteği alınmış, bir de buna Mekke Şerifi Hüseyin’in ihaneti eklendiğinde, hem Osmanlı yenilmiş, hem de Yahudilerin Siyon’a yolculuğu İngilizler tarafından hızlandırılmıştır.

İngiltere’nin Siyon Devleti sözü veren Balfour Mektubu, tarihte karşılaştığımız, Casus Lavrence gibi İngiliz oyunlarının bir başka örneğidir.

 Çünkü İngiltere bu mektupla; bir yandan güçlü Yahudi lobisi olan ABD’yi kendi yanına çekmek, diğer yandan Filistin’deki Yahudilerden Osmanlı’ya karşı yararlanmak, bir başka açıdan da Osmanlı’nın Yahudilere ödün vermesini sağlamak gibi birçok farklı amacı gütmektedir.

Mektubun içeriği şudur:

–             Sevgili Lord Rotschild,

Yahudi Siyonist beklentilere uyum gösteren aşağıdaki bildirinin Majeste’nin hükümeti tarafından bakanlar kuruluna sunulduğunu ve kabul edildiğini bildirmekten zevk duyarım. Majestelerinin hükümeti Filsitin’de Yahudi halk için ulusal bir yurt kurulmasının lehindedir ve bu amaca ulaşılabilmesi için gerekenleri elinden geldiğince yapacaktır.

Filistin’de bulunan Yahudi olmayan toplumların medeni ve dinsel haklarına yönelik tarafgirliğe ve her hangi bir ülkedeki Yahudilerin sahip olduğu haklara ve siyasal konuma halel getirilmesine meydan verilmeyeceğinin bilinmesi gerekir. Bu bildiriyi Siyonist Federasyona iletirseniz size müteşekkir olurum. Saygılarımla. Arthur James Balfour.”

Yahudi yazar Arthur Koestler bu mektubun açıkça Filistin topraklarında bir Yahudi devletin kurulmasına ilişkin bir İngiliz sözü olduğunu şöyle açıklıyor:

–             “Bir ulusun, bir ulusun toprağını başka bir ulusa vermek için söz vermesidir.”

Balfour Bildirisi Araplar arasında tepkiyle karşılandı, ancak yine İngiliz siyasetiyle bu tepki Mekke Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal ile yapılan bir anlaşma ile işbirliğine dönüştürüldü.

Dünya Siyonist Örgütü Lideri Chaim Weizmann ile Hicaz Arap Devleti adına Emir Faysal arasında, 30 Ocak 1919’da Londra’da bir anlaşma yapıldı ve Filistin’in tamamen Yahudi toprağı olduğu ve Filistin adına muhatabın da Chaim Weizmann olduğu kabul edildi.

Emir Faysal artık Siyonistlerin içindedir ve bu işbirliğini şu sözleriyle yansıtır:

–             “…Yahudi hareketi milli bir harekettir ve emperyalist değildir. Bizim hareketimiz de millidir ve emperyalist değildir. Suriye’de her ikimize de yer vardır. İki hareketten hiçbiri, diğeri olmadan gerçek bir başarıya ulaşamaz. 

Balfour bildirisi ve Faysalların bu işbirliğini, Haziran 1919’da imzalanan Milletler Cemiyeti Sözleşmesi izlemiştir. Buna göre; savaşta yenik düşen Osmanlı Devleti’nin eski Arap vilayetlerine İngiliz mandası çerçevesinde geçici bağımsızlık verilecektir.

Tanrı’nın Yahudilere vaadi olan kutsal topraklar artık İngilizlerin elindedir ve İngilizlerin bir yanında Faysal, öte yanında ise Yahudiler vardır. Aradan bir yüz yıl geçecek ve Suudi Kralı Faysal Irak, Mısır, Libya, Suriye ve İran’a karşı İsrail’in yanında yer alacaktır. İsrail ise kendi ulusal çıkarlarını ABD ve İngiltere çıkarlarıyla örtüştürecektir.

Devamı şöyle:

Birinci Dünya Harbi sonrası Filistin’e yerleşen İngilizlerin ilk işi, buraya yapılan Yahudi göçünün devamını sağlamak oldu. 1920 Eylül’ünde 16.500 kişilik bir Yahudi gurubun Filistin’e göç etmesi kararı alındı.

Bunu izleyen dönemde Filistin’de çok sayıda yeni Yahudi yerleşim merkezleri kuruldu. Yahudi nüfusu hızla artmaya başladı. İbranice, Arapça ve İngilizce’nin yanında resmi dil olarak tanındı.

Filistin’deki Siyonist ordu “Haganah” kuruldu.

1918’de Filistin topraklarında yaşayan halkın %93’ü Filistinli Araplar iken, bu oran Yahudiler lehine bozulmaya başladı.

Birinci Dünya Savaşı sonunda 60-80 bin arasındaki Yahudi nüfusu savaş sonrasında, 1929’da, 170 bine çıkmıştı ki bu da, toplam nüfusun %17’sini teşkil ediyordu.

1920-1936 arasında 290 bin Yahudi Filistin’e göç etti. Mevcut kayıtlar 1918-1948 arasında 580 bin, 1948-1985 arasında da bir milyon 757 bin Yahudi göçmen ilave olunduğunu göstermektedir.

1987 nüfus sayımı ise Yahudi nüfusun üç milyon 349 bin 997’ye yükseldiğini ve toplam nüfusun %82.97’sini oluşturduğunu vurgulamaktadır.

Bu; iki dünya savaşı sonunda Filistin’deki Yahudi nüfusu %13’ten %82.97’ye çıkmış demektir ki, bu da İngiliz eliyle Filistin “Yahudileştiriliyor” anlamındadır…

Günümüzde yaşanan Ortadoğu olaylarına, tarihin bu penceresinden bakıldığı zaman, Irak’taki Saddam ve Suriye’deki Esad rejimlerin devrilmesi için çaba gösteren ülkelerin başında neden Mekke Şerifi Hüseyin’in torunları olan Faysal ailesi ile Suudi Arabistan geldiği açıkça görülmektedir.

Bu Faysallar; Irak’ın İngilizler tarafından kurulmasından sona başa getirdiği eski Irak Kralı ve aynı şekilde Fransızlar Suriye Devleti’ni kurmadan önceki Suriye Kralı ve nihayetinde İngilizler Ürdün’ü kurduklarında başa getirdiği Ürdün Kralı’dır.

Bu durum ile Faysalların 1919 yılında Siyonistlerle yaptığı anlaşma yan yana getirildiğinde, bugün Ortadoğu’da yaşanılan savaşların perde arkasında kimlerin olduğu da ortaya çıkmaktadır…

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

İsrail/Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, araştırmacı yazar. Terör ve siyaset üzerine yayımlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu