Özel Dosya

Suriye.. ‘Siyasi Tuzak’

Anadolu Ajansı duyuruyor:

‘İsrailli Haaretz gazetesine göre İsrail ordusu, Halep ve başkent Şam’daki uluslararası havalimanlarını hedef aldı.Şam yönetiminin haber ajansı SANA’nın askeri kaynağa dayandırdığı haberine göre de İsrail ordusu, 12 Ekim 2023 günü yerel saatle 13.50’de Şam ve Halep uluslararası havalimanlarına hava saldırısı düzenledi. Haberde, “Pistler zarar gördü. İki havalimanı da hizmet dışı kaldı.” ifadesi yer aldı’.

Şimdi Rusya Suriye’de ve hava sahası Rusya’nın kontrolünde olduğunu biliyoruz.

Peki İsrail Halep ve Şam’ı nasıl vurdu?

Öyle ya Rus hava kontrolünü aşması lazım, aşabildiğine göre Rusya bu işe karışmamış, göz yummuş.

Neden?

Şimdi..

Bir kitap yazıldı. Adı Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’

Bu kitap Sarızeybek Web sayfalarında bölüm bölüm yayımlanıyor. Her bölümde yer alan içeriklere ‘Gün Sayısı’ verilmiş.. Gündemdeki gelişmelere paralel olarak gün gün duyuruluyor.

Bu kitabın tamamı 52 kısım. Her kısım gün sayısıyla veriliyor ve 52. Günde tamamı yayımlanmış olacak.

Rusya’nın Ortadoğu politikası kitabın 47’nci kısmında açıklanmış, analiz şöyle;

“Şimdi İsrail planına uygun olarak Irak’ın hizaya getirilmesinin iki aşamalı olduğunu biliyoruz; 1991 Körfez Savaşı ve 2003 Körfez Savaşı.

 Özal’ı bilmeyenler için sadece birinci savaşın sonuçlarını söyleyelim;

Türkiye ambargo yüzünden milyarca dolar ekonomik kayba uğradı ve bu zarar hiç telafi edilmedi. ‘Postal öpücü’ Peşmerge Barzani ‘Özerk Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı oldu. ‘Üç beş çapulcu’ sayıları onbinleri aşan silahlı güce dönüştürüldü.

Yüzbinlerce sığınmacı Türkiye’ye geldi ve PKK terör örgütüne insan kaynağı oluşturdu. Bugün Türkiye hala sorunla uğraşıyor.

İkinci savaşı biliyorsunuz zaten. 20 Şubat 2003’te başladı. Usta o gün Başbakan oldu. Sadece sonuçlarını hatırlatalım:

Türkiye ambargo yüzünden milyarca dolar ekonomik kayba uğradı, bu kayıp hiç telafi edilmedi. ‘Özerk’ Barzani ‘Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı oldu. Silahlı güce dönüştürülen PKK terör örgütü ise bu kez ‘siyasi bir güce’ dönüştürüldü, sandıktan çıkar oldu.

Halbuki benim zamanımda halkımız pkk’nın ölüsünü bile namaz kılıp gömmezdi, şimdi yüzbinler katılıyor, kitlesel törenler yapılıyor ve  bugün Türkiye hala sorunla uğraşıyor.

Bu bize neyi gösterir?

Tüm bunlar bize Türkiye’nin 91 ve 2003’te izlemiş olduğu siyasetin ABD ve İsrail’in yol haritasına hizmet etmiş olduğunu gösterir.

Öyle ya bu savaşlarda kaybeden Türkiye, karlı çıkan ise ABD ve İsrail olunca başka ne diyebilirsiniz ki?

Öte yanda…

Bilindiği üzere, AKP 2002’de iktidar olmuştu. İkinci Körfez savaşının başladığı gün de Usta Başbakan olmuştu. Usta’nın önünde kendisine ibret olacak nitelikte bir Özal siyaseti vardı.

PKK terör örgütünün silahlı gücü binlerce şehit pahasına kırılmış, Irak kuzeyindeki Hakurk alanına sıkıştırılmıştı. Sayıları taş çatlasa iki ya da üç bin civarındaydı.

 Örgüt çözülmüştü.

Başı İmralı’da, siyasi kanadı Türkiye’de, uluslararası siyasi cephesi Avrupa’da, para kasası İsviçre’de. Örgütün yönetici kadrosu da 300 kişi olup yarısı Irak’ta yarısı da AB ülkelerindeydi.  Hepsi biliniyordu.

Belki en önemlisi…

Buna karşılık, Usta’nın elinde çok güçlü özel harekat birlikleri vardı hem poliste hem jandarmada. Bu birlikler uzun yıllar dağlarda çatışa çatışa teröristle mücadeleyi öğrenmiş, tecrübe kazanmış belki de dünyanın en etkili en seçkin özel birlikleriydi. 

Yani Usta bir düğmeye basıp da  sahip olduğu bu güçleri, gizli saklısı olmayan bu  örgüte karşı harekete geçirmiş olsaydı, bugün ne PKK olacaktı ne de HDP.

Açık söylüyorum, bugün ‘inlerine gireceğiz, inlerine gireceğiz’ diyerek kararlılıkla hem Fetö’nün hem de PKK terör örgütünün üzerine giden Usta,  daha Başbakan olduğu gün, elinde hiçbir iktidarın sahip olmadığı kadar büyük bir güç var iken bunu yapmış olsaydı, inanın bu iş bitmişti.

Hem de kökten bitmişti.

Geriye Atatürk’ten sonra yarım kalmış Cumhuriyet devrimleri tamamlamak kalıyordu ki sahip olduğu kaynaklarıyla Türkiye için bu iş çok kolaydı. Ama Usta bunu yapmadı. Düğmeye basmadı, güçlerimizi harekete geçirmedi.

Tıpkı 12 Nisan 2007’de Türk Ordusuna sınır ötesi hareket yetkisi vermediği gibi. Tıpkı 21 Ekim 2007’de Dağlıca baskını sonrası harekete geçmediği gibi.

Peki Usta harekete geçmeyince ne oldu?

Türkiye’yi hedef almış küresel siyasi projeye paralel olarak yürüyen Körfez savaşlarına bakıldığında ‘2003 savaşı 91’in devamıdır; Usta’nın izlediği siyaset Özal’ın devamıdır’ demiştim, doğrudur.

Çünkü Barzani özerklikten federasyona, oradan da bağımsızlığa giden yola taşınmış. PKK terör örgütü de silahlı güçten siyasi güce dönüştürmüştür. Ve şimdi terör örgütünün siyasi kanadı olan HDP legal hale getirilmiştir.

Düşünsenize cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday bile çıkarmıştı. Oysaki Amerika bunu BOP’ta söylemiş, kaybeden taraf Türkiye olacak demişti ama demek Usta bunu görmemiş.

Böylece Usta’nın verdiği destekle Irak dizayn edildi. 

ABD için o vakitler Saddam hep düşmandı. Türkiye ise hep dosttu. Şimdi ise Saddam yok artık Esad var. Yani sürecin bir devamı olarak tıpkı İsrail planında öngörüldüğü gibi, önce Irak saf dışı edildi.

Derken iş Suriye’nin kapısına dayandı. Bundan göreceğiniz resim aynı resim, plan aynı plan. Sadece ülke değişti, isimler değişti.

ABD yine stratejik ortak. Ama ‘Dostum Esad’ artık Zalim Esed.

Başlangıçta Suriye bir devlet idi tıpkı zamanında Irak’ın olduğu gibi. O da iç savaşa sürüklendi tıpkı Irak gibi. 

Suriye’de göç yoktu ama şimdi milyonlarca insan göçte. Suriye’de insanlar ölmüyordu şimdi yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi hala yitiriyor. Irak’ta içsavaşı tetikleyen Çekiç Güç’tü, şimdi Suriye’de aynı vazifeyi IŞİD görüyor.

Peki, Çekiç Güç nasıl IŞİD oldu?

Irak savaşında ABD altı binden fazla askerini kaybetmişti. Amerikan toplumu bizim şehitlerimizin acısına katlandığımız gibi, bu altı bin canın kaybına katlanamamış, tepki göstermişti.

İş Suriye’ye gelince, baktılar ki eskisi gibi olmayacak, ABD askerlerini savaştan çekip yerine ne olduğu hala bilinmeyen IŞİD diye bir örgütü getirdiler.

Şimdi buna kimi IŞİD diyor kimi ise DAEŞ.[1] Oysaki ikisi de aynı, biri Arapça, diğeri Türkçe. Ve böylece başladılar Müslümanı Müslümana kırdırmaya.

Artık Amerikan askerleri ölmüyordu. Hal böyle olunca, Amerikan toplumu ses çıkarmıyor hatta ‘kutsal bir savaş bu, ayet var’ diyerek siyasi iktidarı destekliyordu hala da destekliyor.

Yani süreç Irak’takinden çok daha uygun şartlarda işletiliyor ve buna da en büyük desteği Körfez savaşlarında olduğu gibi yine Türkiye veriyor.

Usta’nın Suriye politikasının sonuçlarına bakıldığında görülen manzara şu:

PKK terör örgütünün coğrafyası Irak kuzeyiyle sınırlıydı ama artık sınırları aştı. Fırat’ın doğusuna yerleşti. Özerk yönetimlerle toprağın ve insanın yönetimini ele geçirdi. Halbuki 2002’de, PKK’lı teröristlerin sayısı iki üç bin idi, şimdi ise sayıları yüzbinlerin ötesinde.

Yani?

Kaybeden yine Türkiye.

Belki ABD- İsrail- İngiltere bu küresel üçlü tek başına bu süreci böyle devam ettirilebilirdi ama anlaşılan o ki bir sıkıntı yaşanmış olmalı…

 İlk iki dünya harbi sonunda Ortadoğu’ya açılamayan Rusya, bu gidişattan çok rahatsız olmalı. Çünkü ABD, Ortadoğu’ya inmiş, Irak ve Suriye’yi işgal etmişti ama Rusya ta Mahabad’dan gelen ayakları olsa da hala bu oyunda yer alamamıştı.

Dünyanın merkezi Ortadoğu’da böylece ortaya çıkan bu güç dengesizliği mutlaka bir yerden patlak verecekti. Çünkü emperyalizm böyle işliyordu; denge. 

İşte tam da böylesi bir çıkar çatışmasının belirdiği ortamda düşürülen Rus uçağı işin seyrini değiştirdi.

 Uçağı düşüren Türkiye idi.

Türkiye’de ‘emri ben verdim yok sen vermedin ben verdim’ tartışmaları yaşandı. Siyasi iktidar bu uçak düşürme olayına sahiplenmek için adeta kendi içinde birbiriyle yarıştı.

Oysaki Rus uçağının düşürülmesinin Türkiye’ye yaramadığı açık ve net. Çünkü Rus ambargosuyla yaşanılan ekonomik sıkıntı bir yana, Türkiye Suriye’deki hareket serbestisini kaybetti.

Hatırlıyorum da Putin ‘hadi bakalım bir Türk savaş uçağı Suriye hava sahasına girsin de görelim’ diyerek Türkiye’yi tehdit dahi etmişti.

Türkiye hareket serbestisini böyle kaybederken, işte bu PKK terör örgütü ve türevleri Fırat’ın doğusunda böyle kök saldı.

Olanları ve devamını biliyorsunuz zaten, şimdi aynı Usta aynı ABD ile bu teröristlerin bulunduğu coğrafyada güvenli bölge kurabilmek için müzakereler yapıyor tıpkı Özal’ın 91’de Barzani için yaptığı gibi.

Peki Türkiye neden bunu göremedi?

Uçağı vururken olayların böyle bir seyir alacağını hiç mi düşünemedi?

Uçak düşürüldü, bakınız neler oldu;

‘Rusya Suriye’ye kondu; sıcak denizlere açıldı ki Çar Deli Petro’nun iki yüzyıllık vasiyeti de böylece yerine gelmiş oldu. Akdeniz’de hava kara ve deniz üslerine sahip oldu, Stalin bile bunu başaramamıştı. Türkiye’ye güneyden komşu oldu ve gitti küresel siyasi projenin Akdeniz’de köprü başını tuttu hani şu ‘Kürt koridoru’ diyorlar ya işte o koridorun şimdi bir ucu Amerika’da, bir ucu Rusya’da yani Türkiye kıskaçta!

Yani bu uçak düşürülme vakası üzerinden Rusya’ya her iki dünya harbinde açılmayan Ortadoğu kapısı sonuna kadar açıldı.

Her şey gözlerimizin önünde oldu ama Rus uçağının düşürülmesiyle olaylar örtülendi. Uçağı düşüren de dediklerine göre Fetö’ydü yani Cumhuriyeti ve Türk Ordusunu hedef almış bu projenin Türkiye ayağı.

Ortadoğu’da ABD ile Rusya arasında dengeyi böylece kurdular. Antik Fenike’ye giden koridoru açtılar. Akdeniz ucunu Rusya tuttu, Büyük Ermenistan’a giden ucu da Amerika tuttu.

Ve Türkiye şimdi arada kaldı.

İşte tüm bu yaşanılanlar bize ABD ile Rusya’nın Ortadoğu’da anlaştığını gösteriyor.

Bu durumda ABD Fenike’yi alıyor yani Filistin, Ürdün, Lübnan ve Irak. Buna karşılık Ruslara Akdeniz kıyılarında iki yüzyıldan beri istediği kara, hava ve deniz üslerinin yolu açılıyor.

Arada dengeyi koruyabilmek için de Barzani’den gelip Fırat’ın doğusu ve batısından Akdeniz’e giden koridorun bir ucunu ABD diğer ucunu da Rusya tutuyor.

Türkiye zaten baştan beri izlediği siyasetle ikisi arasında kalıyor, kendini kıskaca düşürdüğü için bir ABD’ye bir Rusya’ya yalpalıyor.

Türkiye’yi hedef almış küresel projenin dönüştüğü bu yeni versiyonuna bakıldığında, ikinci büyük harp sonrasında ABD’nin yörüngesine giren Türkiye’nin bundan sonra Rusların da etki alanına girmiş olduğu anlaşılıyor.

Çünkü Rusya bununla yetinmeyecek, Akdeniz’de Fenike’nin köprübaşını tutmuş olmanın verdiği rahatlığı ve Mahabad’dan gelen ayaklarıyla, Türkiye karşı konumlanmış projenin Büyük Ermenistan ayağı üzerinde söz sahibi olabilmek için hamle yapacaktır.

Çünkü şu an projenin Ermeni ayağı Rusya’da.

Ermenistan diye bir devlet var ve o da Rusların kontrolünde. Projenin Ermeni Taşnak  Hoybun ayağı Barzani’de. O da ABD ve İsrail’in kontrolünde.

Bu noktada Rusların çıkarlarıyla ABD’nin çıkarlarının örtüştüğünü söyleyebiliriz. 

BOP’nun temel taşının ister Büyük İsrail, ister Büyük Ermenistan, isterseniz Büyük Kürdistan deyiniz sonuçta iş, Anadolu’nun doğusunda olası bir tampon yönetimle Asya ile bağının kesilmesine gidiyor ve bu da Rusları ilgilendiriyor.

Her hal ve koşulda bu proje Rusya’nın işine geliyor ve kendisine oyunda kalmasını sağlayabilecek hamleler sunuyor.  Bunu bir şekilde ilk büyük harpteki Anadolu’nun işgaline giden sürece de benzetmek mümkün.

Daha harbin ilk yıllarında bir kolda İngiliz Fransız İtalyan Yunan, öbür kolda Ruslar nasıl ki Osmanlı’yı kıskaca almış ise şimdi aynı kıskaç ABD ve Rusya eliyle yürütülmeye çalışılıyor. Düşünsenize 1917 Bolşevik ihtilali olmasaydı şu anda bu topraklarda kimin bayrağı dalgalanıyor olacaktı?

Bir düşünün.

İşin aslı, baştan beri izlediğimiz ve Türkiye’ye karşı konumlanmış küresel projenin gidişatına bakıldığında ‘bundan sonra neler olacak’ sorusu kendine cevap bulabiliyor.

Bu projenin Irak ayağı olan Barzani tamam. Türkiye siyasi ayağı da tamam ki bu zaten baştan beri peşinde olduğumuz siyasi ayak.

İş anayasa değişikliğiyle eyalet ya da benzeri özerk yönetimlerin kurulmasına ve Türk ulus devlet kimliğinin anayasadan çıkarılmasına kalmış yani süreç işliyor.

Suriye ayağına gelince…

Sorun burada başlıyor. Fenike’ye giden yolda kurulması gereken bir ayak daha var. O da bugün tartışılan Fırat’ın doğusundaki yeni yapılanma.

Ama iş burada kilitlenmiş. Müzakereler hala sürüyor, net bir resim ortaya çıkmış değil.

Her ne kadar bu bölgede PKK ve türevleri eliyle özerk yönetimler kurulmuş olsa da küresel bir teminat ortaya çıkmış değil. Üstelik zamanla güç kazanacak olan Esad rejiminin buraya müdahale etmeyecek diye de bir garantisi yok. 

İşte bu noktada proje düğümleniyor; Fırat’ın doğusunda yüz bini aşkın terörist unsurlar nasıl yasal bir statüye kavuşturulabilecek?

 Bu yönetimler nasıl küresel teminat altına alınabilecek?

Niyet okumayla değil, şu anki gidişata ve Türkiye’nin baştan beri izlemiş olduğu Suriye politikasına bakılarak yarın ne olabileceğini söyleyebilmek de mümkün.

Çünkü Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasına karşıyız diyenlerin bu devlete giden yolu nasıl açmış olduklarına bakıldığında, şimdi nasıl bir yol izleyecekleri görülebiliyor…

Bu noktada gündemin sıcak maddesi yeni Suriye anayasası olmalı.

Türkiye-Rusya ve İran arasında görüşmeler sürüyor. Yapılacak düzenlemeyle Fırat’ın doğusundaki bu yapının öncelikle anayasal çerçeve içerisine alınması gerçekleşebilir. Bu da PKK ve türevlerinin yeni yapısına küresel bir teminat sağlayabilir.

Öyle ya Rusya ile ABD anlaştığına göre, Rusya da artık BOP’un bir parçası olduğuna göre, mesele artık pazar payını artırmaya kalmış!

Bundan sonra ne olur dersiniz, bugün artık telaffuz edilmeye başlayan ‘barış koridoru’ yani tıpkı Irak kuzeyinde yapıldığı gibi, güvenli bölge kurulabilir.

Böylece Türkiye’nin müdahalesi önlenebilir. Geride kalan yüz bini aşkın teröriste gelince, kılıkları değiştirilip yerel güvenlik gücü olarak sisteme dahil edilebilir.

Eğer ki bu da sağlanırsa karşımıza Türkiye, ABD ve Rusya’nın garantörlüğü altında, Suriye anayasası tarafından da yasal teminatı sağlanmış başlangıçta özerk ama hemen ardından bağımsız ayrı bir devlet karşımıza çıkabilir tıpkısının aynısı Barzani devleti gibi.

Süreç böyle tıkır tıkır işletilebilir mi, derseniz. Elbette ki hayır.

Toplumun gözü önünde her şeyi toptan ve açık açık yapmak sorun çıkarabilir. Bu yüzden işleri biraz örtülemek biraz da zamana yaymak gerekebilir.

 Baksanıza Barzani’ye, postal öpücülükten bağımsız bir devlete gidişi tam 28 yılını aldı, 91’den 2019’a. Bu da bize Suriye’de bu sürecin daha uzun yıllar devam edeceğini işaret ediyor.

Öyle ya daha 4.5 milyon sığınmacı var, bunların da büyük resimde yerli yerine oturtulması gerekiyor. Bunların bir kısmının Türkiye’de bırakılması, kalanının Fırat’ın doğusundaki bu yeni yapıda etnik kimliği belirleyici güç olabilmesi için geri gönderiliş süreci var.

Öyle ya daha yeni Usta güvenli bölge kurulursa iki milyon sığınmacı bu bölgeye gider, demedi mi? Bu durum da kalan iki buçuk milyon ne olacak?

Anlaşılan zaman alacak bu işler.

Şimdi hangi pencereden bakılırsa bakılsın, 

Bugün Ortadoğu’da üçüncü dünya savaşının yaşandığı görülüyor. Tıpkı ilk büyük harpte olduğu gibi Ortadoğu paylaşılıyor. Ama bu kez Osmanlı değil, Anadolu paylaşılıyor. İlk büyük harpte ele geçirilemeyen Anadolu şimdi hedefin tam ortasında.

Bugün bir yanda ABD bir yanda Rusya ile Malazgirt’in rövanşı oynanıyor. Bin yıllık Haçlı seferlerinde yok edilemeyen Türk varlığı şimdi hedefin tam ortasında.

İlk büyük harpte payına düşeni alamayan Rusya şimdi işin içinde. O süreçte var olamayan ABD ve İsrail şimdi işin içinde.

Bu örtülü savaş ta yüzyıl önceki Sevr işgal planı üzerinden işletiliyor.

O süreçte kurulamayan Ermenistan ve Kürdistan yine işin içinde. Ta o zaman kendilerine devlet sözü verilen şimdi Nesturiler var, Keldaniler, Yezidiler, Süryaniler de var.

Ama işin belki de en ağır yanı, o zamanlar ordusuyla milletiyle bir olup savaşan Türkiye şimdi ise Ordusu yaralı, milleti yaralı ve süreç içimizden işletildiği için kendini savunamıyor.

Yani diyeceğim o ki her şey Gazi Paşa’nın Nutuk’ta kayda geçtiği ‘büyük suikast’ uyarısına gelip dayanıyor. Yüzyıllardır Türk milletine karşı planlanmış büyük suikast!

Ancak durum kurtuluş savaşındaki durum gibi değil, şimdi bu oyun Türk Milletinin sahip olduğu güçlerle yine Türk Milletine karşı oynanıyor oynatılıyor.

Bu durumda yarın ne olacak derseniz..

Her ne kadar ABD ile Türkiye güvenli bölge konusunda tam bir mutabakata varmış gibi görünüyorsa da Türk Ordusuna yeni bir harekat görevi verilebilir. Fırat’ın doğusuna müdahale etmesi istenebilir ama sonuç alıcı değil, gidişatı kamuoyunun gözünden örtülemek için.

Kısa süreli çatışmalar yaşansa da bu işin sonu Ortadoğu’da anlaşmış bir ABD-Rusya ile Türkiye’nin orta yol bularak anlaşmasına kadar gider.

Ve bundan sonra artık Türkiye, yeni anayasayı, yeni yerel yönetim sistemini, Türk ulus devlet kimliğinin kaldırılmasıyla tüm sorunların çözüleceği ileri sürülen Yeni Türkiye’yi konuşmaya başlar.

Gidişat bu.

Kitap: Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak


[1] DAEŞ:  ‘ad-Dawlah al-Islamiyah fil-‘Iraq wa ash-Sham’; IŞİD: ‘Irak Şam İslam Devleti’

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, Araştırmacı Yazar Terör ve siyaset üzerine yayınlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu