Özel Dosya

Tarihten Bir Sayfa.. ‘Koçgiri’de Ne Oldu’

Koçgiri; İsyanlarla İşgal Atbaşı Gidiyor…

Ayrılıkçı siyasi Kürt hareketinin yönetici kadroları Baban, Bedirhan ve Seyit Abdulkadir, Şerif Paşa ile Avrupa’ya, Barzanilerle de Kuzey Irak’a yayılıyordu.

Avrupa masa üzerinde Osmanlı’yı paylaşırken, Barzaniler de bölgedeki aşiretleri örgütlüyordu.

Anadolu’ya silahlı kapı, siyasi örgütlenmeler dışında henüz açılmamıştı.

İlk kapı Koçgiri’de açıldı…

Koçgiri, Sivas’ın İmranlı ilçesinde Karlık ve Boğazören köylerinde yerleşik bir Kürt-Alevi aşiretinin adıdır. O tarihlerde bu aşiret, Sivas’tan Erzincan’a kadar yayılan alanda yaşıyordu. Koçhisar, Zara, İmranlı, Suşehri, Refahiye, Kangal ve çevre köylerinde yaşayan bu aşirete mensup yaklaşık 40.000 vardı.

Koçgirili Mustafa paşa’nın oğlu Alişan ve Haydar Beyler, aşiret içinde sevilen iki kardeşti. Haydar Bey, Ümraniye Bucak müdürüydü.

Seyit Abdulkadir’in başkanı olduğu Kürdistan Teali Cemiyeti, Alişan Beyi Tunceli’ye göndermiş ve örgütün burada kurulmasını istemişti;

Alişan Bey, Tunceli’de örgütün şubesini kurarken, aynı günlerde Baytar Nuri de Zara, Divriği, Kangal ve Hafik ilçeleriyle, İmraniye, Beypınar, Celali, Sincan, Hamo, Zınara ve Domurca bucaklarında Kürdistan Teali Cemiyeti’nin şubelerini açıyordu.

Mustafa Kemal bu örgütlenmeleri haber alınca, Sivas Valisi Reşit Paşa aracılığıyla Baytar Nuri ve Alişan Bey’le görüşmek istemiş ancak Baytar Nuri bu daveti geri çevirmişti.

Bunun üzerine Alişan Bey’le görüşen Mustafa Kemal, ‘İngilizlerin desteklediği Bedirhaniler ve Cemilpaşazade Ekrem’in, Vali Ali Galip eliyle Sivas Kongresi’ni basmayı planladıklarını’ ona açıklamıştı. Erzurum Kongresi’nde alınan kararların Kürtleri de kapsadığını izah eden Mustafa Kemal, Seyit Abdulkadir’in işbirlikçi tavrını da eleştirmişti.

Baytar Nuri bir Kürt devleti peşindeydi;

1921 yılı başlarında, Sivas’ın Yelice nahiyesinin Hüseyin Abdal tekkesinde bir toplantı düzenlenecek ve o toplantıda, Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Tunceli ve Koçgiri’yi içine alan bir Kürt devletinin kurulması kararlaştırılacaktır[1]

1 Ekim 1920’de, Alişan tarafından, Ovacık, Hozat ve Çemişkezek’te 45.000 kişilik bir milis gücü hazırlandı, Kürdistan’ı kurmak için yemin edildi ve isyan başladı…

Koçgiri aşiretinden Alişir’in Kemah’ın köylerini basmasıyla harekete geçtiler. Pezgavır, Maksuden, Aslanan, Kurmeşan, Percikan, Cenbergan ve Ginyan aşiretleri de isyana katıldılar.

15 Kasım’da, Ankara’ya bir telgraf gönderildi; isyancıların Ankara Hükümeti’nden istekleri şudur;

‘İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması; Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal Hükümeti’nin ivedi yanıt vermesi; Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesini; Kürt çoğunluğunun bulunduğu illerden Türk memurlarının çekilmesi; Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması…”

Baytar Nuri’nin babası İbrahim Efendi tarafından kaleme alınan bu telgraftan sonra, Batı Dersim Aşiret Reisleri adına 25 Kasım 1920 günü TBMM’ne bir başvuru daha yapıldı;

‘Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız Kürdistan’ın kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz’.

1938 Tunceli isyanında da varlığı görülecek olan Baytar Nuri, yıllar sonra 1920 Koçgiri isyanında izledikleri yolu şöyle açıklayacaktır;

‘Programımız şu idi: İlk önce Dersim’de Kürdistan istiklali ilan edilecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elaziz, Malatya istikametinde Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden resmen Kürdistan istiklalinin tanınması istenecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı. İlk adımı başarıyla attıktan sonra bütün Kürdistan’ın bizimle işbirliği yapacağına şüphe yoktu. Çünkü milli kurtuluş ve ecnebi boyunduruğunu kırıp atmak milli vakarı olan her Kürt’ün emeli idi’[2].

Koçgiri isyanı sırasında Türk Ordusu Yunan’la savaş halindeydi; İnönü, Ocak 1921. Aynı bölgede Çerkez Ethem de isyan etmişti…

Önemli bir savaş yaşandı İnönü’de ve Yunan’a karşı büyük zafer kazanıldı; Çerkez Ethem’in isyanı da bastırıldı.

Gazi Mustafa Kemal 1’nci İnönü zaferi için ‘Bu muharebede çok şey kurtarılmıştır’ diyecek, hemen ardından ‘Hayır, her şey kurtarılmıştır’ diyerek 1’nci İnönü savaşının önemini vurgulayacaktır.[3]

Koçgiri’ye gelince…

Merkez Ordusu kurulmuş ve başına Sakallı Nurettin Paşa getirilmişti.

Koçgiri’de Alişan’a karşı harekat başlatılmış, Şubat 1921 sonu itibariyle, Zara ve Ümraniye bölgesindeki ilk isyan bastırılmıştı.

Ancak, 5/6 Mart 1921’de, Sivas ve Erzincan dolaylarındaki Koçgiri aşireti ikinci kez ayaklandılar…

6’ncı Süvari Alayı isyancıların eline geçti. Aşirete bağlı yaklaşık 1.000 kişilik bir güç, İmranlı kasabasını işgal etti.

10 Mart’ta, Bakanlar Kurulu’nca bölgede sıkıyönetim ilan edildi.

Merkez Ordusu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa, isyanı bastırmakla yeniden görevlendirildi.

İsyan büyüyordu…

Doğuda isyan sürerken batıda Yunan ordusu da Bursa ve Uşak üzeri iki koldan saldırıya geçmişti(22/23 Mart 1921).

Yenişehir düştü. Ardından, Pazarcık, Bozhöyük, Bilecek, Dumlupınar Yunan kuvvetlerince işgal edildi. Söğüt, Sapanca da düştü. Oradan Sakarya’nın doğusuna geçtiler. Adapazarı işgal edildi. Arifiye’deki Türk birliği esir edildi.

Yunan ordusu karşısında tutunamayan birlikler İnönü mevkine çekiliyor, burada sıklet merkezi oluşturuyordu.

27 Mart’ta, İkinci İnönü Savaşı başladı.

Bozhöyük, Söğüt ve İnönü kurtarıldı; Yunan kuvvetleri takibe alındı.

3 Nisan’da, İnönü savaşları zaferle sonuçlanmıştı.

Bu arada, isyancı Alişir Kürtlerin bağımsızlığının Avrupa devletleri tarafından tanınmış olduğunu bölgedeki aşiretlere duyuruyor, isyanı kışkırtmaya devam ediyordu.

29 Mart’ta, isyancılar Kuruçay kasabasına saldırmış; Divriği Kaymakamı ile jandarmalar esir düşmüştü. Zara güneyinde ise çatışmalar sürüyordu.

Merkez Ordusu Koçgiri isyancılarına karşı yeniden harekete geçmiş, Refahiye’de isyancılarla çatışmalar başlamıştı.

Giresun’dan sevk edilen Topal Osman kuvvetleri de müdahaleye başlayınca, isyancılar geri çekildi. Merkez Ordusu Zara’ya girdi; isyancıların dirençleri kırıldı.

24 Mayıs’ta, bu ikinci isyan da bastırılmıştı.

Mustafa Kemal Paşa Koçgiri isyanını Türk tarihine şöyle yazmıştır:

‘Efendiler… 1921 yılı başlarında da Koçgiri aşiretinin beylerinden Haydar Bey; İstanbul’da Seyit Abdulkadir’den aldığı talimat üzerine Alişan ve akrabasından Naki, Alişir ve daha başkaları ile birlikte isyan hareketine başladılar. Birçok kuvvetimiz bir taraftan Pontusçuları diğer taraftan da bu asileri izleyip ortadan kaldırmakla uğraşıyordu’.[4]

Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’da çıkarılması planlanan ayaklanmalara Halid-i Nakşibendi şeyhlerinin nasıl destek verdiğini şöyle kayda geçirmiştir:

“ Efendiler… Diyelim ki bunların, isyanın patlak vermesinde aylarca önce, memleketin şurasında burasında yapılan gizli toplantılardan, “Cemiyet-i Hafiye-i İslamiye[5]” teşkilatından, İstanbul’da Nakşibendi şeyhlerinin yaptığı toplantıda, hazırlanacak ayaklanmaya yardım için söz verdiğinden …”

Koçgiri ayaklanmasının dış kaynakları ve yerli işbirlikçileri konusunda, 30 Temmuz 1920 günlü İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck’in Lord Curzon’a gönderdiği şu rapor bize yeterli bilgi veriyor:

‘Ferit Paşa antlaşma(Sevr) sağlandıktan sonra Anadolu’da düzeni sağlamak için, İngiliz Generali(Shuttleworth) ile birlikte Harbiye Nezareti’nde iki plan üzerinde çalıştıklarını bildirdi: Planlardan biri, Antlaşma imzalanır imzalanmaz Mustafa Kemal’in üzerine saldırmak için 15.000 kişilik küçük bir ordu kurulması, diğeri de Kürtlerin maşa(instrument) olarak kullanılmasıdır.

Birinci planın hazırlığı bitmek üzeredir, General Shuttleworth ile bugün öğleden sonra yapacakları görüşmede bu plana son şeklinin verileceği umut edilmektedir. Kürtlerin kullanılmasına gelince, Ferit Paşa, İstanbul’daki Kürt liderlerin Mustafa Kemal’e karşı harekete geçmeye pek istekli olduklarını söylüyor’[6].

Koçgiri ayaklanmasının hazırlık aşaması, çıkışı ve sonrası, Yunan ordusunun Anadolu’yu işgal sürecinde yaşanmıştır. Hem Çerkez Ethem hem de Alişan’ın isyanlarıyla Yunan işgali atbaşı gitmiştir.

İşgalin bir amacı da Sevr Antlaşması’nı Ankara Hükümeti’ne kabul ettirmektir.

Koçgiri ayaklanmasının bu çerçevede taşıdığı siyasi ve askeri stratejik anlam, 20 Şubat 1922’de Amiral Bristol tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan şu raporda kolayca açığa çıkıyor;

‘…Yunanlılar, önemli bir zafer kazanırlarsa, Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir biçimde tehdit edebilir. Ancak Batı’daki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler, kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.’[7]

Koçgiri, 1880 Ubeydullah isyanından sonra Anadolu’da çıkarılmış ikinci Halidi Nakşi isyanıdır.

Bu ayaklanmada bir başka Halid-i Nakşi Şeyhi olan Sait’in de rolü vardır. Said-i Nursi’nin rolünü, araştırmacı-yazar ve tarihçi Sinan Meydan şöyle naklediyor;

‘İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır. Bu cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması, ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.’[8]

Koçgiri’de ortaya çıkan siyasi taleplere bakıldığında, 1909’da Şeyh Abdusselam Barzani’nin Osmanlı’ya çektiği telgraftaki taleplerle bir benzerlik taşıdığı görülüyor.

 Bu noktada, Koçgiri’ye dikkatli bakılması gerekiyor çünkü 1909 isyanında görüldüğü gibi sadece bir telgraf metni değil, aksine planlı, programlı, örgütü bir isyanla desteklenmiş siyasi Kürtçü nitelikte bir olay olarak karşımızda duruyor.

Eğer ki 1909 Barzani isyanı siyasi içerikli bir isyan olarak değerlendirilmez ise, bu durumda ilk siyasi Kürtçü isyanın Koçgiri’de çıkarıldığını, tertipleyenin de Seyit Abdulkadir olduğunu kabul etmek gerekir.

Koçgiri isyanının Barzani olayı ile arasındaki belki en önemli fark, Koçgiri’de ayaklanma sürerken Yunanlıların Ege’yi işgal etmekte oluşudur.

Bu durumda Türk ordusu iki farklı cephede mücadele etmek durumunda kalmıştır.

Sevr Anlaşması’nın imzalanmış olduğu ve Anadolu’da Ermenistan-Kürdistan laflarının yüksek sesle söylendiği dikkate alınacak olursa, böylesi bir ortamda Koçgiri ayaklanmasının çıkarılmış oluşu, bu isyanın asıl hedefinin kurtuluş savaşındaki Türk ordusunu zora düşürmek olduğu açıkça görülür.

Bu noktada, böyle bir isyanın bir siyasi Kürt hareketi adına değil, bunun çok ötesinde, bir düşman işgaline karşı yapılan ulusal direnişi kırmak için çıkarılmış olduğunu düşünmek gerekiyor…

Prof. Dr. M. Abdulhaluk Çay Koçgiri isyanını -yeni nesillerin ibret alması için- bakınız nasıl değerlendiriyor;

‘2’nci İnönü Savaşı tarihine rastlayan bu ihanetin yapılmasında, Türklüğü yeryüzünden silmek isteyen İtilaf kuvvetlerinin rolü şüphesiz çoktur. Özellikle kendi menfaatleri için kandırılmış ve maiyetlerindeki masum kitleleri sürüklemiş asi-hain liderler hiçbir başarı sağlayamadıkları gibi bölgede kardeşlik havasının bozulmasına ve düşmanlık duygularının kökleşmesine de sebep olmuşlardır.’[9]

Siyasetçi Altan Tan’ın Koçgiri isyanı üzerine düşünceleri ise karmaşık, bu isyandaki ne işgalci güçleri yazmış ne de isyan sırasında Türk Ordusu’nun Yunan’la savaş halinde olduğundan bahsetmiş.

Ona göre bu isyanın tek siyasi hedefi vardı, o da Kürdistan’dı;

‘ Kürt Teali Cemiyeti ile görüşmelerde bulunan Koçgirili Mustafa Paşa oğlu Alişan Bey ile katibi Alişir beylerin liderlik ettikleri isyanın amacı, ABD Başkanı Wilson’un prensipleri doğrultusunda Kürdistan’ın kurulmasıydı.’[10]

Oysaki hangi dünya devletine bakılırsa bakılsın, düşmanla işbirliğinin tek tanımı var; vatana ihanet!

Kitap:

Büyük Suikast/Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz


[1] Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması, s. 23.

[2] Çay, ‘Her Yönüyle Kürt Dosyası’, s. 386.

[3] Sinan Meydan, ‘Cumhuriyet Tarihi Yalanları’, s. 402, İnkılap Kitabevi, 2010.

[4] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 426, Atatürk Araştırma Merkezi, 2000.

[5] Cemiyet-i Hafiye-i İslamiye; Gizli İslam Derneği.

[6] Şimşir, ‘Kürtçülük’, s. 452.

[7] Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması, s. 22.

[8] Sinan Meydan, araştırmacı, tarihçi, yazar, makale, ‘Hür Adam Güdümlü Adam mı’, İlk Kurşun Gazetesi, 4 Ocak 2011.

[9] Çay, ‘Her Yönüyle Kürt Dosyası’, s. 389.

[10] Tan, ‘Kürt Sorunu’, s. 166.

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, Araştırmacı Yazar Terör ve siyaset üzerine yayınlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu